İran'ın nükleer tesisleri hangileridir?
İran’daki nükleer tesisleri hangi aşamada? Natanz, Fordow, Arak ve diğer kritik altyapıların teknik kapasitesi ve stratejik konumları.

- İran'da nükleer enerji programı nasıl başladı?
- İran'daki başlıca nükleer tesisler hangileridir?
- Tartışmalı ve şüpheli tesisler
- İran'ın nükleer tesisleri neden uluslararası endişeye yol açıyor?
- İran'ın nükleer faaliyetleri nasıl denetleniyor?
- Son dönemde ABD-İran nükleer gerilimi
- İran'ın nükleer tesislerine yönelik sabotaj ve saldırı girişimleri oldu mu?
- Operation Rising Lion saldırıları ve etkileri
- İran'ın nükleer gücü İsrail'e karşı üstünlük kurabilir mi?
İran, nükleer enerji ve zenginleştirme faaliyetlerini onlarca tesise yayılan kapsamlı bir altyapı üzerinden yürütüyor. 2025 itibarıyla Natanz ve Fordow gibi yüksek güvenlikli merkezler öne çıkarken, Arak ve Bushehr gibi tesisler hem enerji üretimi hem de potansiyel askeri kullanım açısından dikkat çekiyor.
İran'da nükleer enerji programı nasıl başladı?
İran'ın nükleer enerji programı, 1950'li yıllarda ABD'nin "Atoms for Peace" girişimi kapsamında başlatıldı. Bu çerçevede 1967 yılında Tahran Nükleer Araştırma Merkezi (TNRC) kuruldu ve 5 megavatlık bir araştırma reaktörü faaliyete geçirildi. Bu reaktör, ABD tarafından sağlanan düşük zenginlikli uranyum yakıtla çalışmaktaydı.
1979’daki İran İslam Devrimi sonrasında Batı ile ilişkiler bozulduğundan, nükleer program duraklama dönemine girdi. Ancak 1980’li yılların sonundan itibaren İran, özellikle enerji arz güvenliği ve teknolojik bağımsızlık hedefleri doğrultusunda nükleer faaliyetlerini yeniden canlandırmaya başladı.
1990’lı yıllarda Rusya ile Bushehr Nükleer Santrali’nin tamamlanması için anlaşma imzalandı. Aynı dönemde uranyum zenginleştirme, nükleer yakıt üretimi ve yerli reaktör geliştirme gibi alanlara yönelik çalışmalar hız kazandı. İran'ın bu dönemde başlattığı bazı faaliyetleri UAEA’ya zamanında bildirmemesi, ilerleyen yıllarda uluslararası endişeleri ve denetim krizlerini beraberinde getirdi.
Günümüzde İran’ın nükleer programı, sivil enerji ve bilimsel araştırma amaçlı açıklansa da, sahip olduğu teknolojik birikim nedeniyle hem bölgesel hem küresel düzeyde jeopolitik etkiler yaratmaktadır.
İran'ın nükleer enerji programı 1950'li yıllarda ABD'nin "Atoms for Peace" programı kapsamında başladı. 1967'de Tahran Nükleer Araştırma Merkezi kuruldu ve ülke ilk araştırma reaktörünü burada faaliyete geçirdi. 1979'daki İran İslam Devrimi sonrasında Batı ile ilişkilerin gerilmesi, programın yavaşlamasına neden oldu. Ancak 1990'lı yıllarda İran, nükleer enerji alanındaki çalışmalarını yeniden hızlandırdı.
İran'daki başlıca nükleer tesisler hangileridir?
İran'ın nükleer altyapısı yalnızca birkaç büyük reaktörle sınırlı kalmayıp, zenginleştirme, dönüştürme, üretim ve araştırma gibi döngünün tüm aşamalarını kapsayan geniş bir sistemden oluşturuyor. Bu altyapı, hem barışçıl enerji üretimi hem de potansiyel askeri uygulamalar açısından dikkatle izlenmekte. İran, bu tesisleri kullanarak nükleer yakıt döngüsünün büyük bölümünü kendi içinde gerçekleştirebilecek teknik kapasiteye ulaştı. Bu nedenle, tesisler sadece sayı olarak değil, çeşitlilik ve işlevsellik açısından da önem arz eder.
İran'da kaç nükleer tesis var?
İran'da faaliyet gösteren ve kamuoyuna açık olarak bilinen nükleer tesis sayısı ana ve yardımcı yapılarla birlikte 15'in üzerindedir. Bu tesisler arasında Natanz, Fordow, Arak, Bushehr ve İsfahan gibi büyük komplekslerin yanı sıra, uranyum madenleri, dönüştürme tesisleri, araştırma reaktörleri ve santrifüj üretim merkezleri gibi tamamlayıcı yapılar da yer alıyor. Ayrıca bazı tartışmalı tesislerin nükleer programla dolaylı bağlantısı olabileceği öne sürülüyor.
İran'ın nükleer altyapısı sadece büyük ve bilinen reaktörlerle sınırlı değil. Bu program çeşitli ek tesislerle destekleniyor. Araştırma merkezleri, nükleer yakıt işleme tesisleri ve santrifüj üretim atölyeleri gibi yapılar İran'ın nükleer kapasitesini tamamlayıcı rol oynar.

Natanz Uranyum Zenginleştirme Tesisi
İsfahan'ın kuzeydoğusunda yer alan Natanz, İran'ın en büyük uranyum zenginleştirme tesisidir. Yer altına inşa edilen bu tesis, olası hava saldırılarına karşı korunaklıdır. Burada santrifüjler kullanılarak düşük ve orta düzeyde zenginleştirilmiş uranyum üretilmektedir.
Fordow Yakıt Zenginleştirme Tesisi
Kum şehrine yakın bir dağın altına inşa edilen Fordow, stratejik olarak konumlandırılmıştır. Tesisin varlığı 2009 yılında İran tarafından UAEA’ya bildirilmiştir. Uzun süre gizli tutulan bu tesis, uluslararası toplumda ciddi endişelere yol açmıştır. Fordow’da uranyum zenginleştirme faaliyetleri halen sürmektedir.
Arak Ağır Su Reaktörü ve Khondab Tesisleri
Arak kentinde bulunan bu reaktör, plütonyum üretimi için tasarlanmıştır. 40 megavat kapasiteli reaktör, nükleer silah üretimi açısından potansiyel taşıdığı gerekçesiyle uluslararası denetime tabi tutulmuştur. İran, 2015 nükleer anlaşması kapsamında reaktörü yeniden tasarlamayı kabul etmiştir. Arak yakınlarındaki Khondab bölgesinde yer alan ağır su üretim tesisi, bu kompleksin tamamlayıcı bir parçasıdır.
İsfahan Nükleer Teknoloji Merkezi
İsfahan'daki bu merkez, nükleer yakıt üretimi ve araştırma faaliyetlerinin yürütüldüğü önemli bir tesistir. Uranyum dönüştürme işlemleri burada yapılmaktadır. Ayrıca nükleer mühendislik alanında eğitim ve araştırmalar da sürdürülmektedir.
Bushehr Nükleer Santrali
Basra Körfezi kıyısında yer alan Bushehr, İran'ın elektrik üretimi yapan ilk ticari nükleer santralidir. Rusya’nın desteğiyle inşa edilen 1000 MW kapasiteli reaktör, İran’ın sivil nükleer enerji hedefleri açısından sembolik bir öneme sahiptir. İkinci bir ünitenin inşası da planlanmaktadır.
Darkhovin Reaktör Projesi
İran’ın güneyindeki Huzistan eyaletinde yer alan bu proje, İran’ın yerli reaktör geliştirme çabalarının bir parçasıdır. 360 MW kapasiteli basınçlı su reaktörü inşa edilmektedir. Proje henüz tamamlanmamış olsa da, İran’ın nükleer bağımsızlık vurgusunun önemli bir ayağıdır.
Ek tesisler ve altyapı birimleri
İran’ın nükleer programını destekleyen diğer unsurlar arasında:
- Tahran Araştırma Reaktörü
- UCF (Uranyum Dönüştürme Tesisi - İsfahan)
- Saghand ve Gachin uranyum madenleri
- Santrifüj üretim tesisleri (örneğin Kalaye Elektrik Şirketi)
- Nükleer atık yönetimi altyapıları
Bu tesisler, İran’ın kendi yakıt döngüsünü bağımsız bir şekilde sürdürebilmesi açısından stratejik öneme sahiptir.

Güncel Gelişmeler
İran’ın nükleer programına dair daha az bilinen ancak teknik ve jeopolitik açıdan dikkat çeken bazı gelişmeler son dönemde öne çıkıyor;
IR-9 Santrifüj Geliştirme Hatları (Natanz)
Natanz yer üstü pilot tesisinde, gelişmiş IR-9 santrifüjlerinin Ar-Ge faaliyetleri sürmektedir. Bu santrifüjler, uranyumu daha hızlı ve yüksek oranda zenginleştirme kapasitesine sahiptir. UAEA’nın son raporlarında bu sistemlerin test aşamasında olduğu belirtilmiştir.
Bonab Araştırma Reaktörü ve Lashkar-Abad Laboratuvarı
Bonab’da yer alan küçük ölçekli araştırma reaktörü, İran’ın nükleer mühendislik alanındaki yerli kapasitesini geliştirmeyi hedeflemektedir. Yine Lashkar-Abad bölgesinde geçmişte lazerle zenginleştirme çalışmaları yürütülmüş, bu laboratuvar UAEA tarafından denetim altına alınmıştır.
Norowzabad İzotop Üretim Tesisi
İran, Norowzabad bölgesinde 2023 yılında başlattığı projeyle tıbbi amaçlı radyofarmasötik izotop üretimini hedeflemektedir. Bu tesis, sivil nükleer kullanımlar arasında yer almakla birlikte, yüksek saflıkta radyonüklid üretiminde kullanılan altyapı nedeniyle dikkat çekmektedir.
Doğrulanmamış Yeni Saha İddiaları
UAEA, son denetim raporlarında üç sahada bildirilmemiş nükleer materyal kalıntıları tespit edildiğini açıklamıştır. Bu sahalar arasında Marivan, Varamin-Jajrud (Tahran yakınları) ve Turquzabad (daha önce arşiv belgeleriyle gündeme gelen depo sahası) bulunmaktadır. İran bu iddialara ilişkin sınırlı teknik açıklama sunmuş, UAEA ise daha fazla iş birliği talebinde bulunmuştur.
Tartışmalı ve şüpheli tesisler
Bazı tesisler doğrudan nükleer faaliyetlerle ilişkilendirilmemiş olsa da, çeşitli istihbarat raporları ve UAEA değerlendirmeleri bu bölgeleri zaman zaman gündeme getirmiştir.
Parchin Askerî Kompleksi
Tahran yakınlarındaki bu askeri bölgede yüksek patlayıcı testleri ve nükleer başlık araştırmaları yapıldığı iddia edilmiştir. İran uzun süre denetçilere erişim izni vermemiş, bu da uluslararası toplumda ciddi şüphelere yol açmıştır.
Lavizan-Şian
2000’li yıllarda burada nükleer araştırmalar yapıldığı iddia edilmiştir. İran daha sonra bu tesisi yıkmıştır. UAEA denetçileri yerinde inceleme yapamadan alan tahrip edildiği için örnek toplayamamıştır.
Marivan ve Abadeh Siteleri
UAEA, bu bölgelerde bildirilmeyen nükleer malzeme kalıntılarına rastladığını duyurmuştur. İran, bu sahalardaki geçmiş faaliyetlere dair yeterli açıklama yapmamıştır.
Khorramabad
Lorestan eyaletindeki bu şehirde, geçmişte balistik füze üsleri bulunduğu ve bazı nükleer başlık entegrasyon çalışmaları yapıldığı iddia edilmiştir. UAEA tarafından doğrulanmış bir nükleer faaliyet bulunmamaktadır, ancak bölge istihbarat raporlarında zaman zaman gündeme gelmiştir.
İran'ın nükleer tesisleri neden uluslararası endişeye yol açıyor?
İran'ın nükleer tesisleri, sivil enerji üretimi ile askeri amaçlar arasındaki sınırların net şekilde ayrılmaması nedeniyle uzun süredir uluslararası toplumun gündemindedir. UAEA, İran’ın nükleer faaliyetlerinin şeffaf bir şekilde yürütülmemesi, denetçilere yeterli erişimin sağlanmaması ve bazı tesislerin gizlice inşa edilmesi gibi nedenlerle endişe bildiren birçok rapor yayımlamıştır. Özellikle Fordow gibi yer altına inşa edilen ve uzun süre gizli tutulan tesisler, askeri program şüphesini artırmaktadır.
Uranyumun %3-5 seviyelerinde zenginleştirilmesi nükleer enerji üretimi için yeterliyken, İran'ın bazı dönemlerde bu oranı %60’a kadar çıkarması, nükleer silah üretim kapasitesine çok yaklaştığı anlamına gelmektedir. Bu durum, özellikle ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Avrupa ülkeleri gibi aktörlerde güvenlik kaygısı yaratmakta; olası bir nükleer silahlanma süreci Orta Doğu’da silah yarışını tetikleyebilecek potansiyel taşımaktadır.
Ayrıca İran’ın geçmişte bazı faaliyetlerini UAEA’ya zamanında bildirmemesi, gizli araştırmalar yürüttüğüne dair istihbarat raporları ve bölgesel gerilimleri artıran söylemleri, bu endişeleri pekiştirmektedir.
İran'ın nükleer faaliyetleri nasıl denetleniyor?
İran, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'na (NPT) taraf bir ülkedir ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile iş birliği içindedir. 2015 yılında P5+1 ülkeleri ile imzalanan Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA), İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sınırlamayı hedeflemiştir. Anlaşma kapsamında İran, belirli zenginleştirme oranlarını aşmama, uranyum stoklarını azaltma ve tesislerine düzenli UAEA denetimleri yapılmasını kabul etmiştir. Ancak ABD'nin 2018 yılında anlaşmadan çekilmesi sonrasında İran, JCPOA kapsamındaki bazı taahhütlerinden kademeli olarak geri çekilmiş, UAEA denetçilerinin bazı tesislere erişimini sınırlamıştır.
Son dönemde ABD-İran nükleer gerilimi
Trump'ın yeni başkanlık dönemi ile beraber ABD ile İran arasındaki nükleer gerginlik daha karmaşık ve kırılgan bir hâl almıştır. İran'ın %60'a kadar zenginleştirilmiş uranyum üretimini sürdürmesi, gelişmiş IR-6 santrifüjlerini devreye alması ve UAEA'nın bazı tesislerde denetim yetkisinin sınırlanması, uluslararası toplumda derin endişe uyandırmaktadır. Özellikle Fordow ve Natanz tesislerinde gözlemlenen artan zenginleştirme faaliyetleri, JCPOA'nın fiilen askıya alındığını göstermektedir.
ABD yönetimi, 2025'in başlarında Umman, Katar ve İsviçre aracılığıyla İran'la dolaylı müzakereleri yeniden başlatmıştır. Ancak bu görüşmelerde somut ilerleme kaydedilememiştir. ABD tarafı, İran'ın %60'lık zenginleştirmeyi derhal durdurmasını ve UAEA ile tam iş birliğine dönmesini isterken; İran ise önce yaptırımların hafifletilmesini ve ABD'nin güvence vermesini talep etmektedir.
Bu süreçte, İsrail'in 13 Haziran 2025 tarihinde başlattığı hava saldırıları, diplomatik temasları daha da zorlaştırmıştır. İran tarafı, müzakere sürecini askıya aldığını duyurmuş; ABD ise saldırıya resmî olarak dâhil olmadığını açıklamakla birlikte, İsrail'e açık bir kınamada da bulunmamıştır. Avrupa ülkeleri taraflara diplomasi çağrısı yaparken, Çin ve Rusya ise doğrudan ABD ve İsrail'i suçlamaktadır.
Mevcut durumda ABD ile İran arasında doğrudan bir nükleer anlaşma bulunmamaktadır. Diplomatik temaslar düşük yoğunlukta devam etse de, bölgesel krizler, seçim atmosferi ve güven bunalımı nedeniyle müzakerelerin kısa vadede sonuç vermesi beklenmemektedir.

İran'ın nükleer tesislerine yönelik sabotaj ve saldırı girişimleri oldu mu?
İran'ın nükleer tesisleri geçmişte birçok sabotaj, siber saldırı ve gizli operasyonun hedefi olmuştur. En dikkat çeken olaylardan biri 2010 yılında ortaya çıkan Stuxnet adlı zararlı yazılım saldırısıdır. Bu yazılım, Natanz'daki santrifüjleri hedef alarak yüzlerce cihazın arızalanmasına neden olmuştur. Stuxnet'in ABD ve İsrail tarafından geliştirildiği iddia edilmiştir.
2020 yılında Natanz tesisinde yaşanan büyük bir patlama da sabotaj şüphesiyle gündeme gelmiştir. İran yetkilileri olayın kasıtlı bir eylem sonucu meydana geldiğini açıklamış, İsrail ise dolaylı şekilde sorumluluğu üstlenmiştir. 2021’de ise yine Natanz’da elektrik sistemlerine yönelik bir saldırı gerçekleşmiş ve uranyum zenginleştirme süreci geçici olarak durdurulmuştur.
Bu olaylar, İran'ın nükleer programına yönelik dış müdahalelerin yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda operasyonel yöntemlerle de sürdüğünü göstermektedir. İran, bu tür saldırıları “nükleer terörizm” olarak nitelendirmekte ve uluslararası toplumu sorumluları kınamaya çağırmaktadır.
Operation Rising Lion saldırıları ve etkileri
13 Haziran 2025 tarihinde İsrail, “Operation Rising Lion” kod adlı büyük çaplı bir hava saldırısı başlatmıştır. Bu operasyonda yaklaşık 200 savaş uçağıyla 100’den fazla hedef vurulmuştur. Hedefler arasında İran’ın nükleer ve balistik altyapısı da yer almıştır.
srail'in gerçekleştirdiği hava saldırılarında hedef alınan başlıca nükleer tesisler şunlardır:
- Natanz Uranyum Zenginleştirme Tesisi: Yer altındaki ana zenginleştirme bölümleri ciddi şekilde zarar görmüştür. Faaliyetler geçici olarak askıya alınmıştır.
- Fordow Yakıt Zenginleştirme Tesisi: İHA saldırısıyla giriş tünelleri hasar almıştır. Zenginleştirme ünitelerine doğrudan isabet kaydedilmemiştir.
- İsfahan Nükleer Teknoloji Merkezi: Tesisteki bazı bölümler kullanılamaz hâle gelmiş, uranyum dönüştürme faaliyetleri durdurulmuştur.
- Arak Ağır Su Kompleksi: Ağır su üretim bölgesi çevresinde patlamalar yaşanmış, reaktör kısmında hasar tespit edilmemiştir.
- Saghand Uranyum Madeni (Yazd): Maden altyapısında ve çevresindeki lojistik hatlarda tahribat oluşmuştur.
- Tahran Araştırma Reaktörü çevresi: Düşen mühimmat nedeniyle çevrede güvenlik önlemleri artırılmış, reaktör zarar görmemiştir.
Radyasyon riski var mı?
İran resmi makamları ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), saldırılar sonrası yaptıkları ilk değerlendirmelerde herhangi bir radyasyon sızıntısı veya nükleer kirlilik tespit edilmediğini açıklamıştır. UAEA, saha ekiplerinin bölgedeki ölçümleri takip ettiğini, mevcut durumda çevresel riskin oluşmadığını ancak bazı tesislerdeki yapısal hasarın daha ayrıntılı inceleneceğini belirtmiştir. Yapılan incelemelerde belirli bir oranda sızıntı olduğu ancak konvansiyonel şekilde bunun kontrol altına alınabileceği belirtilmiştir.
İran'ın nükleer gücü İsrail'e karşı üstünlük kurabilir mi?
İran'ın nükleer programı, zenginleştirme kapasitesi ve tesis çeşitliliği açısından dikkat çekici bir noktaya ulaşmış olsa da, İsrail'e karşı doğrudan bir askeri üstünlük sağlaması şu aşamada mümkün görünmemektedir. İran, gelişmiş IR-6 ve IR-8 tipi santrifüjler sayesinde uranyumu %60 seviyelerine kadar zenginleştirebilecek teknik altyapıya sahiptir. Ancak nükleer silah üretimi için gereken %90 zenginleştirme, başlık miniaturizasyonu, taşıyıcı füze entegrasyonu ve test süreçleri gibi aşamalar halen belirsizdir.
İsrail'in ise uzun süredir operatif nükleer silahlara sahip olduğu düşünülmektedir. Tahminlere göre İsrail’in en az 80 ila 100 arasında nükleer savaş başlığı bulunmaktadır. Ayrıca Arrow-3, David’s Sling ve Iron Dome gibi çok katmanlı savunma sistemleri sayesinde yüksek düzeyde bir savunma kapasitesi mevcuttur. İran bu seviyede bir savunma ve ikinci vuruş kabiliyetine henüz ulaşabilmiş değildir.
Tüm bu unsurlar göz önünde bulundurulduğunda, İran’ın nükleer programı İsrail’e karşı doğrudan bir üstünlükten çok, bir caydırıcılık aracı işlevi görür.. İsrail’in nükleer kapasitesi, teknik olarak daha gelişmiş ve uluslararası sistemle daha bütünleşmiş durumdadır. Ancak İran’ın nükleer gücü, bölgesel güç dengesini etkileme ve İsrail’in güvenlik politikalarında değişime yol açma potansiyeli taşıyor.
Henüz yorum yapılmamış.














