Karanlık Aydınlık

Türkiye-NATO İlişkisi; 73. Yıl

NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye’nin NATO’ya katılımının 73. yıl dönümü; 18 Şubat 2025.

Türkiye’nin NATO’ya üye oluşunun 73. yıl dönümü sebebiyle Dışişleri Bakanlığı’ndan kutlama mesajı yayınlandı.

NATO’ya katılımımızın 73. yıldönümünde Türkiye, güçlü silahlı kuvvetleri, gelişmiş savunma sanayii ve geniş bir coğrafyaya yayılan çok boyutlu ilişkileriyle uluslararası güvenlik ve istikrara kritik katkılar sağlamaya devam etmektedir. Avrupa-Atlantik güvenliğinin geleceğinin şekillendiği bir dönemde, ülkemiz, Müttefikleriyle dayanışma içinde, ortak çıkar ve değerlerimiz doğrultusunda bu süreçte belirleyici bir rol oynamaktadır.

Türkiye, 18 Şubat 1952’de resmen Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katıldı. Soğuk Savaş döneminin en kritik güvenlik ittifaklarından biri olan NATO, Türkiye’nin katılımıyla güneydoğu kanadını güçlendirdi. Aradan geçen 73 yıl boyunca Türkiye, ittifak içinde önemli roller üstlenerek bölgesel ve küresel güvenliğe katkı sağlamaya devam etti.

NATO Üyeleri ve Genişleme Süreci

NATO, 4 Nisan 1949’da 12 kurucu üye olan; Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Kanada, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Norveç, Danimarka, İzlanda, İtalya, Portekiz tarafından kuruldu. Bu ülkeler

1952 yılında Türkiye ve Yunanistan ittifaka katıldı. Bunu, 1955’te Batı Almanya’nın, 1982’de İspanya’nın üyeliği takip etti. Soğuk Savaş sonrası genişleme sürecinde ise şu ülkeler NATO’ya katıldı:

  • 1999: Çekya, Polonya, Macaristan
  • 2004: Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya
  • 2009: Arnavutluk, Hırvatistan
  • 2017: Karadağ
  • 2020: Kuzey Makedonya
  • 2023: Finlandiya

NATO’nun en yeni üyesi İsveç ise 2024 yılında ittifaka katılarak böylece Nato ülkeleri sayı 32’ye çıktı.

Bugünlerde ise Ukrayna’nın üyeliği konuşulsada bir çok ülke , özellikle ABD, Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğini gerçekçi bulmuyor.

Türkiye’nin NATO İçindeki Rolü ve Stratejik Önemi

Türkiye, NATO üyeliği süresince ittifakın güvenlik politikalarına ve askeri operasyonlarına aktif destek verdi. Üç kıtanın kesişim noktasında yer alması nedeniyle Türkiye, NATO’nun stratejik öneme sahip üyelerinden biri olarak kabul ediliyor. Karadeniz, Orta Doğu ve Akdeniz’e erişimi sayesinde Türkiye, NATO’nun güneydoğu kanadının savunmasında kritik bir konuma sahip.

Karadeniz’e kıyısı olan bir NATO üyesi olarak Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi çerçevesinde Boğazlar üzerindeki kontrolü sayesinde NATO’nun Karadeniz’deki askeri dengesini korumasına katkı sağlıyor. Özellikle Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimlerin arttığı son yıllarda, Türkiye’nin bölgedeki dengeleyici rolü daha da önem kazandı.

NATO Yapılanması ve Türkiye’nin Konumu

NATO, kolektif savunma ilkesine dayanan bir askeri ittifaktır. NATO’nun merkezi, Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunurken, askeri yapılanması kapsamında Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Karargahı (SHAPE) ve diğer komuta merkezleri bulunmaktadır.

Türkiye, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olması nedeniyle ittifak içinde önemli bir askeri güç olarak öne çıkmaktadır. Aynı zamanda, Türkiye topraklarında NATO’ya ait radar sistemleri, hava üsleri ve füze savunma sistemleri yer almaktadır. Özellikle İzmir’deki NATO Kara Kuvvetleri Komutanlığı (LANDCOM), Türkiye’nin NATO içindeki kritik askeri üslerinden biridir. Ayrıca, Malatya’daki Kürecik Radar Üssü, NATO’nun füze savunma sistemlerinin bir parçası olarak görev yapmaktadır.

Türkiye ve NATO Arasındaki Sürtüşmeler

Türkiye ile NATO arasındaki ilişkiler her ne kadar stratejik iş birliğine dayanıyor olsa da, zaman zaman önemli anlaşmazlıklar yaşanmaktadır. Bu anlaşmazlıkların temelinde güvenlik politikaları, bölgesel çıkar çatışmaları ve savunma stratejileri konusundaki farklı yaklaşımlar yer almaktadır.

S-400 Krizi ve Savunma Sanayii Çatışması

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini satın alması, NATO içindeki en büyük krizlerden biri olarak kabul edilmektedir. ABD ve diğer NATO üyeleri, S-400’lerin NATO’nun ortak savunma sistemleriyle uyumlu olmadığını ve ittifakın hava savunma entegrasyonuna zarar vereceğini öne sürerek Türkiye’ye karşı F-35 programından çıkarılma ve CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) kapsamında ekonomik yaptırımlar uyguladı. Türkiye ise bu sistemleri ulusal güvenlik ihtiyaçları doğrultusunda satın aldığını belirterek bağımsız savunma politikası izleme hakkını savundu. Bu durum, NATO içinde derin bir çatlak oluşturdu ve Türkiye’nin Batı ile savunma alanındaki iş birliklerini yeniden gözden geçirmesine yol açtı.

F-35 Programından Çıkartılmanın Türkiye Savunma Sanayisine Etkileri

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini satın alması, ABD ve NATO müttefikleri tarafından tepkiyle karşılandı ve bu süreç sonunda Türkiye, F-35 savaş uçağı programından çıkartıldı. Bu durum, Türk savunma sanayisini kısa vadede zorlayıcı etkilerle karşı karşıya bıraksa da, uzun vadede yerli ve milli projelere daha fazla yönelmeye teşvik etti.

F-35 programından çıkartılmanın en önemli sonuçlarından biri, Türkiye’nin beşinci nesil savaş uçağına erişim sağlayamaması oldu. Ancak bu durum, Türkiye’yi kendi savaş uçağını üretmeye yöneltti ve Milli Muharip Uçak (KAAN) projesi hızlandırıldı. KAAN, 2023 yılında hangardan çıkarken, 2024’te ilk uçuşunu gerçekleştirdi. Bunun yanı sıra, HÜRJET, ANKA-3 ve KIZILELMA gibi projeler de daha fazla öncelik kazandı. Türkiye, savunma sanayisini güçlendirmek için kendi teknolojisini üretme konusunda kararlı adımlar atmaya başladı.

Ekonomik Kayıplar

F-35 programına katılım, Türkiye’ye ekonomik ve teknolojik katkılar sağlıyordu. Türk savunma sanayi şirketleri, program kapsamında savaş uçağının birçok kritik parçasını üretiyordu. Ancak programdan çıkartılma, ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN ve TEI gibi savunma sanayi firmalarını kayıplarla karşı karşıya bıraktı. Buna rağmen, bu şirketler hızla yeni projelere yönelerek yerli radar, elektronik harp sistemleri ve jet motoru teknolojileri geliştirmeye odaklandı.

Türkiye, F-35 programından çıkartılmasının ardından savaş uçağı ihtiyacını karşılamak için farklı alternatifler aramaya başladı. Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının satın alınması konusunda İngiltere ile görüşmeler yürütülürken, ABD ile 40 adet F-16 Blok 70 savaş uçağının alımı konusunda anlaşmaya varıldı. Aynı zamanda, Pakistan, Güney Kore ve Birleşik Krallık ile savunma sanayi iş birlikleri geliştirilmeye devam etti.

F-35’in kaybı, Türkiye’nin hava savunma kabiliyetleri açısından da önemli bir dönüm noktası oldu. S-400 sistemleri NATO ile entegre edilemediği için, Türkiye Hisar-A+, Hisar-O+ ve SİPER gibi yerli hava savunma sistemlerine daha fazla yatırım yapmaya başladı. Bu süreç, Türkiye’nin dışa bağımlılığı azaltarak kendi hava savunma altyapısını güçlendirmesine vesile oldu.

Sonuç olarak, F-35 programından çıkartılma, Türkiye savunma sanayisi için hem kısa vadeli kayıplar hem de uzun vadeli kazanımlar yarattı. Beşinci nesil savaş uçağına doğrudan erişim engellenirken, bu durum Türkiye’yi yerli ve milli projelere hız vermeye, yeni ittifaklar aramaya ve savunma sanayisini güçlendirmeye teşvik etti. KAAN ve diğer savunma projeleri sayesinde Türkiye, askeri bağımsızlığını artırarak kendi savaş uçağını ve hava savunma sistemlerini üretme yolunda kritik adımlar atmaktadır. Bu süreç, Türkiye’nin savunma sanayisinde tam bağımsız bir ülke olma hedefini daha da güçlendirmiştir.

PKK/YPG Konusu ve Terörle Mücadelede Görüş Ayrılıkları

Türkiye, uzun yıllardır PKK ve onun Suriye uzantısı olarak gördüğü YPG’ye karşı operasyonlar yürütmektedir. Ancak, ABD ve bazı NATO ülkeleri, YPG’yi IŞİD’e karşı müttefik olarak görmüş ve Suriye’de askeri, mali ve lojistik destek sağlamıştır. Bu durum, Türkiye tarafından ciddi bir güvenlik tehdidi olarak algılanmış ve NATO içinde gerginliğe yol açmıştır. Türkiye, ittifak üyelerinden PKK/YPG ile iş birliklerine son verilmesini talep ederken, ABD başta olmak üzere bazı ülkeler, YPG ile ilişkilerini sürdürmüştür. Bu anlaşmazlık, NATO içinde terörle mücadele politikalarının uyumsuzluğunu gözler önüne sermiştir.

Doğu Akdeniz Gerilimi ve Deniz Yetki Alanı Tartışmaları

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz arama faaliyetleri, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Fransa ile ciddi anlaşmazlıklara yol açtı. Türkiye, kıta sahanlığı haklarını savunarak bölgedeki doğal kaynaklara erişim sağlamaya çalışırken, Yunanistan ve GKRY, Türkiye’nin bölgedeki varlığını yasa dışı olarak nitelendirdi. Fransa’nın da aktif bir şekilde Yunanistan’a destek vermesi, Türkiye ile NATO içerisindeki diğer müttefikler arasında gerilimi artırdı. NATO, bu krize doğrudan müdahil olmamakla birlikte, tarafları diplomatik çözüme yönlendirmeye çalıştı. Ancak, bölgedeki tatbikatlar ve karşılıklı askeri hareketlilik, zaman zaman sıcak çatışma riskini de beraberinde getirdi.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO Üyeliği Sürecindeki Çekinceler

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası İsveç ve Finlandiya, NATO’ya katılmak için başvuruda bulundu. Türkiye, özellikle İsveç’in PKK ve FETÖ gibi Türkiye tarafından terör örgütü olarak görülen gruplara verdiği desteği gerekçe göstererek bu üyeliklere karşı çıktı. Türkiye’nin talepleri doğrultusunda İsveç ve Finlandiya, terörle mücadelede daha sıkı önlemler alacaklarını belirten bir mutabakat imzaladı. Uzun süren müzakereler sonucunda Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımına onay verdi ancak bu süreç, NATO içindeki müttefikler arasındaki güven ilişkisini bir kez daha sorgulatmıştır.

Türkiye’nin NATO Tatbikatlarındaki Rolü

Türkiye, NATO tatbikatlarına aktif olarak katılarak ittifak içindeki askeri uyumluluğunu artırmakta ve müttefikleriyle koordinasyonunu güçlendirmektedir. NATO tatbikatları, kolektif savunma yeteneklerini geliştirmek, hızlı müdahale kabiliyetini artırmak ve bölgesel güvenliği sağlamak gibi hedefler doğrultusunda gerçekleştirilmektedir.

Türkiye’nin Katıldığı Öne Çıkan NATO Tatbikatları

  • Steadfast Defender 2025 (Şubat 2025, Yunanistan): NATO’nun büyük çaplı savunma tatbikatlarından biri olup, Türkiye, hava ve kara birlikleriyle yer aldı. TCG KEMALREİS , TCG AYVALIK mayın gemisi ve TCG YZB. GÜNGÖR DURMUŞ akaryakıt gemisi katılım sağladı.
  • Trident Juncture 2018 (Ekim-Kasım 2018, Norveç): NATO’nun en büyük tatbikatlarından biri olan bu organizasyonda Türkiye, kara, hava ve deniz unsurlarıyla görev aldı.
  • Dynamic Manta 2022 (Mart 2022, Akdeniz): Denizaltı savunma harbi tatbikatı olan Dynamic Manta’da Türkiye, deniz kuvvetleri unsurları ve fırkateynleriyle yer aldı.
  • Anadolu Kartalı 2023 (Haziran 2023, Konya/Türkiye): Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı bu tatbikat, NATO müttefikleri ile icra edilen ve hava harekât yeteneklerini geliştirmeyi amaçlayan bir tatbikattır. Türk Hava Kuvvetleri, F-16 ve F-4 savaş uçakları ile katılım sağladı.
  • Ramstein Alloy 2021 (Eylül 2021, Baltık Bölgesi): Hava güvenliği üzerine yoğunlaşan tatbikatta Türkiye, Hava Kuvvetleri’ne ait F-16 savaş uçaklarıyla görev aldı.
  • Sea Breeze 2021 (Temmuz 2021, Karadeniz): Türkiye, Deniz Kuvvetleri unsurlarıyla bu tatbikata katılarak, NATO’nun deniz güvenliğini artırmaya yönelik operasyonlarında önemli görevler üstlendi.

Türkiye’nin bu ve benzeri birçok tatbikata katılımı, NATO içindeki askeri uyumluluğunu güçlendirmekte ve bölgesel güvenlik açısından kritik bir rol oynamasına katkı sağlamaktadır.

NATO-Türkiye İlişkisinin Geleceği

Türkiye, NATO’nun ortak savunma politikalarına katkı sağlamaya devam ederken, ittifak içindeki rolünü de güçlendirmeyi sürdürüyor. NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, askeri kapasitesi ve modern savunma sistemleriyle ittifakın kolektif güvenlik anlayışına önemli katkılar sunuyor. Aynı zamanda, NATO’nun savunma harcamalarına katkıda bulunan ülkeler arasında yer alarak ittifak içindeki tatbikatlara ve ortak operasyonlara aktif katılım sağlıyor. Bu süreç, Türkiye’nin NATO içindeki etkinliğini pekiştirerek bölgesel ve küresel güvenliğin sağlanmasında kritik bir aktör olmasını sağlıyor.

NATO Genel Sekreterliği de Türkiye’nin ittifaka sunduğu katkıları sıklıkla vurgulamakta ve Türkiye’nin NATO için vazgeçilmez bir müttefik olduğunu belirtmektedir. Özellikle terörle mücadele, siber güvenlik ve yeni nesil tehditler karşısında Türkiye, NATO ile iş birliğini artırarak ittifakın güvenlik stratejilerine önemli destek sağlamaktadır. Bu çerçevede, NATO’nun güvenlik politikaları ve kriz yönetimi süreçlerinde Türkiye’nin oynadığı rol, bölgesel istikrarın korunması açısından büyük bir önem taşımaktadır.

Yorum yaz Yorum yaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Haber

Filistin'i Devlet Olarak Tanıyan Ülkeler ve Uluslararası Tanınma Süreci

Sonraki Haber

Güney Çin Denizi'nde Havada Gerilim