Karanlık Aydınlık

Tomahawk füzesi nedir özellikleri nelerdir?

ABD’nin İran’a yönelik saldırıları sırasında Natanz ve İsfahan’da bulunan tesislere Tomahawk füzesi kullanıldı.

BGM-109 Tomahawk, başta Amerika Birleşik Devletleri Donanması ve İngiliz Kraliyet Donanması tarafından kullanılan uzun menzilli, her hava koşulunda görev yapabilen, jet motorlu, altsesli (subsonik) bir seyir füzesidir. İlk olarak 1970’lerde geliştirilmiş ve denizaltı ile gemilerden kara hedeflerine yönelik operasyonlarda kullanılmak üzere tasarlanmıştır.

Geliştirme ve üretim süreci

Tomahawk füzesinin geliştirme süreci, 1970’li yılların başlarında ABD’nin Sovyetler Birliği karşısında deniz gücünü artırma ve nükleer caydırıcılığını denizaltı ve yüzey platformlarına yayma stratejisi doğrultusunda başlatıldı. Bu dönemde Amerikan Donanması, düşman hava savunma sistemlerini etkisiz hale getirebilecek, uzun menzilli ve yüksek hassasiyetli bir seyir füzesine ihtiyaç duyuyordu. Konsept aşamasında, hem nükleer hem de konvansiyonel başlıklarla uyumlu, denizaltılardan ve savaş gemilerinden ateşlenebilecek bir sistem hedeflendi.

Füzenin ilk tasarımı, Johns Hopkins Üniversitesi’ne bağlı Uygulamalı Fizik Laboratuvarı (APL) tarafından geliştirildi. Buradaki mühendisler, füzeye düşük radar izi sağlayan aerodinamik bir yapı kazandırarak, uzun menzilli görevleri düşük irtifada gerçekleştirebilecek şekilde tasarladılar. Bu çalışmalar sırasında hem elektronik sistemler (navigasyon, kontrol, hedefleme) hem de aerodinamik ve motor sistemleri birbirine entegre olarak geliştirildi. Böylece füzenin ilk prototipleri ortaya çıktı.

Tomahawk’ın modüler yapısı, geliştirildiği ilk andan itibaren çok yönlü kullanım düşünülerek kurgulandı. Füze; harp başlığı modülü, navigasyon-rehberlik sistemi, seyir motoru ve platforma özel fırlatma arayüzleri olmak üzere dört temel bileşene ayrıldı. Bu yapı sayesinde farklı başlık türleri (nükleer, yüksek infilaklı, zırh delici), farklı itki sistemleri ve değişen görev ihtiyaçlarına uygun varyantlar üretilebildi. Navigasyon sistemlerinde TERCOM (arazi referanslı karşılaştırmalı sistem), daha sonra DSMAC (görüntü tanıma), son olarak da GPS entegrasyonu ile isabet oranı ciddi şekilde artırıldı.

Füzenin üretimi, zaman içerisinde farklı firmalara devredilerek yürütüldü. İlk üretim süreçlerini General Dynamics üstlendi. 1980’lerin ortasında bu sorumluluk McDonnell Douglas ve Hughes Aircraft’a geçerken, 1990’lardan itibaren tüm üretim ve modernizasyon faaliyetleri Raytheon şirketi tarafından yürütülmeye başlandı. Raytheon, Arizona ve Arkansas’taki tesislerinde füzenin gövdesini üretmekte, motor ve yönlendirme sistemlerini entegre etmekte, ayrıca kalite kontrol süreçlerini yönetmektedir. Modern üretim hatları sayesinde yılda yüzlerce füze üretilebilecek kapasiteye ulaşılmıştır.

Donanma ile entegre geliştirme süreci, Tomahawk’ın başarısında önemli rol oynadı. Füze, ABD Donanması’nın farklı gemi ve denizaltı platformlarıyla birlikte eş zamanlı olarak test edildi. Başlangıçta torpido tüplerinden fırlatılan modeller, daha sonra dikey fırlatma sistemi (VLS) ile uyumlu hale getirildi. Özellikle Ticonderoga sınıfı kruvazörler ve Arleigh Burke sınıfı destroyerler gibi gemilerde yaygın olarak kullanıldı. Bu platformlar arası uyum, Tomahawk’ın operasyonel esnekliğini artırdı.

Tomahawk’ın üretim maliyeti, ilk yıllarda yüksek olsa da zamanla kontrol altına alındı. 1990’lı yıllarda yaklaşık 1.4 milyon dolar olan birim maliyet, günümüzde Blok IV ve V gibi gelişmiş modeller için yaklaşık 2 milyon dolar seviyesine yükselmiştir. Ancak bu fiyat artışı, füzenin kabiliyetlerinin büyük ölçüde gelişmesiyle orantılıdır. Blok IV ve V sürümlerinde hedef güncelleme kabiliyeti, ağ merkezli harp uyumu, yeniden hedefleme ve BDA (hasar tespiti) gibi yetenekler kazandırılmıştır.

Uluslararası kullanıcılar açısından, Tomahawk’ın en dikkat çeken müşterisi Birleşik Krallık’tır. İngiltere, TLAM (Tomahawk Land Attack Missile) sürümünü kullanarak özellikle Astute sınıfı nükleer denizaltılarına bu füzeleri entegre etmiştir. Füzeler Raytheon’dan doğrudan tedarik edilmekte, bakım ve lojistik destek işlemleri ise Lockheed Martin UK ile iş birliği içinde yürütülmektedir. İngiltere dışında, Tomahawk’ın satışı ABD Kongresi tarafından sıkı şekilde kontrol edilmektedir ve sınırlı sayıda ülkeye erişim izni verilmiştir.

Tomahawk füzesi varyantları

BGM-109A – Nükleer Kara Saldırı Füzesi (TLAM-N)
Bu versiyon, W80 tipi nükleer savaş başlığıyla donatılmıştır. 2010 ile 2013 yılları arasında hizmet dışı bırakılmıştır. Ancak 2018 yılında ABD Donanması’nın benzeri bir nükleer seyir füzesini yeniden envantere alma ihtimalini değerlendirdiği rapor edilmiştir.

RGM/UGM-109B – Gemi Savar Füze (TASM)
Deniz hedeflerine yönelik olarak geliştirilen bu varyant, aktif radar güdüm sistemiyle çalışıyordu. 1994 yılında kullanım dışına çıkarılmış, bazıları ise daha gelişmiş olan Block IV modeline dönüştürülmüştür.

BGM-109C – Konvansiyonel Kara Saldırı Füzesi (TLAM-C)
Bu sürüm, üniter (tek parça) konvansiyonel patlayıcı başlık taşıyan kara saldırı füzesidir. İlk başlarda modifiye edilmiş Bullpup tipi başlıkla donatılmıştı. Özellikle sabit ve yüksek değerli kara hedeflerine karşı kullanılmak üzere geliştirildi. Uzun menzili (~1.600 km) ve düşük irtifada gizli uçuş kabiliyetiyle düşman radarlarından sakınarak hedefe ulaşabilir. TLAM-C, 1991 Körfez Savaşı’ndan itibaren ABD’nin çeşitli harekâtlarında yaygın olarak kullanılmıştır.

BGM-109D – Küme Mühimmatlı Kara Saldırı Füzesi (TLAM-D)
Bu varyant, geniş alanlara yayılmış hedeflere saldırmak için tasarlanmış küme mühimmatlarıyla donatılmıştır. İçerdiği alt mühimmatlar, patlayarak çok sayıda küçük hedefi etkisiz hâle getirebilir. Özellikle hava savunma bataryaları, zırhlı araçlar ve personel yoğunluklarına karşı etkili olmuştur. Yüksek isabet oranı ve geniş etki alanı sayesinde askeri harekâtlarda taktik avantaj sağlar. DSMAC ve TERCOM sistemleriyle hedef tanıma kabiliyetine sahiptir.

Kit 2 TLAM – Elektrik Altyapısını Hedefleyen Özel Başlık
Bu özel konfigürasyon, düşman ülkelerin enerji altyapılarını devre dışı bırakmak üzere geliştirilmiştir. Geleneksel patlayıcı yerine, elektrik şebekelerini hedef alan elektromanyetik etkili bir savaş başlığı içerir. İlk kez 1991’deki Körfez Savaşı sırasında Irak’ın elektrik altyapısını felç etmek amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Elektrik kesintileri ile hem sivil altyapı hem de askeri komuta-kontrol sistemleri etkisiz hâle getirilebilir.

RGM/UGM-109E – Geliştirilmiş Kara Saldırı Füzesi (TLAM-E Block IV)
Block IV olarak da bilinen bu versiyon, TLAM-C’nin daha gelişmiş hâlidir. Taktik Tomahawk, daha hafif ve verimli bir turbofan motor kullanarak menzilini ve havada kalma süresini artırır. En önemli yeniliklerinden biri, uçuş sırasında yeni bir hedef belirleme ve rotasını değiştirme kabiliyetidir. Ayrıca üzerindeki elektro-optik sensör sayesinde çarpma öncesinde hedef görüntüsü sağlayabilir. Bu özellik, savaş hasarı değerlendirmesinde önemli bir avantaj sunar. Uydu bağlantısı, görev esnasında füze ile çift yönlü iletişime imkân tanır. Güdüm sistemi olarak GPS ve DSMAC II kombinasyonunu kullanır.

BGM-109G Gryphon – Karadan Fırlatılan Nükleer Seyir Füzesi (GLCM)
W84 tipi nükleer başlık taşıyan bu model, Avrupa’daki üslerden karasal fırlatmalar için tasarlanmıştır. 1987 INF Antlaşması kapsamında 1991 yılında hizmet dışına çıkarılmıştır.

AGM-109H/L – Orta Menzilli Havadan Karaya Seyir Füzesi (MRASM)
Bu varyant, hem Hava Kuvvetleri hem de Deniz Kuvvetleri için geliştirilmiş kısa menzilli bir hava tabanlı seyir füzesidir. AGM-109H versiyonu hava üslerine saldırmak için krater oluşturan alt mühimmat taşırken, AGM-109L versiyonu yüksek değerli kara veya deniz hedeflerini vurmak üzere tasarlanmış üniter başlık ve kızılötesi arayıcı içeriyordu. Ancak bu modeller hiçbir zaman aktif hizmete girmemiştir.

Tomahawk Block V (RGM/UGM-109M/N): Tomahawk’ın en güncel varyantı olan Block V, 2021 itibarıyla ABD Donanması’nda operasyonel hale gelmiştir.

BGM-109A olarak bilinen nükleer başlıklı TLAM-N varyantı, 2010 yılında ABD’nin nükleer silah azaltımı politikaları doğrultusunda envanterden çıkarılmıştır. Benzer şekilde, TASM (anti-gemi versiyonu) da daha modern seyir füzeleri ve güdümlü füzeler (örneğin LRASM) tarafından ikame edilmiştir.

Tomahawk varyantlarının gelişimi ve güncel durumu

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte gemisavar türdeki Tomahawk füzelerinin çoğu, kara hedeflerine yönelik TLAM (Tomahawk Land Attack Missile) modellerine dönüştürülmüştür.

Bu kapsamda, 1993 yılında envantere giren Block III TLAM sürümleri, geliştirilmiş turbofan motorları sayesinde daha uzun menzile ulaşabilme kapasitesine kavuşmuştur. Aynı zamanda bu versiyonlar, daha hassas vuruşlar yapabilmek için GPS alıcılarıyla donatılmıştır.

Block III TLAM-C varyantı, gelişmiş yön bulma sistemleri arasında yer alan DSMAC II (Dijital Sahne Eşleştirme Alan Korelasyonu) teknolojisini korumuştur. Bu sistem, üç farklı seyir seçeneği sunar:

  • Sadece GPS kullanan mod, daha kısa planlama süresi sunarken doğruluğu biraz düşüktür.
  • Yalnızca DSMAC kullanan seçenek, daha uzun planlama gerektirir ama daha iyi hedef hassasiyeti sağlar.
  • GPS destekli DSMAC II kullanımı ise hem hızlı hem de yüksek hassasiyetli görevler için en iyi sonucu verir.

Daha sonra geliştirilen Block IV TLAM modelleri ise, artırılmış yakıt verimliliği sunan modern bir turbofan motor sayesinde daha ekonomik uçuşlar gerçekleştirebilmektedir. Bu versiyonlar, uçuş sırasında hızını değiştirme kabiliyetine de sahiptir.

Block IV Tomahawk füzeleri, uzun süre havada kalabilme yetenekleri ve taşıdıkları elektro-optik sensörler sayesinde gerçek zamanlı olarak hedefleme ve hasar değerlendirmesi yapabilir. Görev esnasında yeni bir hedef bilgisi alabilir ve uydu bağlantısı aracılığıyla hedefe yaklaşırken elde ettiği görüntüyü komuta merkezine aktarabilir. Böylece hedefin başarıyla vurulup vurulmadığı ya da verilen zararın boyutu, anlık olarak değerlendirilebilir.

Tomahawk yükseltmeleri

Tomahawk füzelerinde önemli bir evrim, ağ tabanlı savaş yeteneklerinin entegre edilmesiyle gerçekleşti. Bu gelişmeyle birlikte füze, hedefleme verilerini sadece kendi sensörlerinden değil, aynı zamanda uçaklar, insansız hava araçları (İHA), uydular, kara birlikleri, tanklar ve savaş gemileri gibi çeşitli platformlardan da toplayabiliyor. Dahası geri veri gönderme kapasitesine de sahiptir. Böylece, gerçek zamanlı hedef doğrulama ve görev güncellemeleri mümkün hale gelmiştir.

Block II (1981–1983)
Block II Tomahawk’lar 1981 ile 1983 yılları arasında kapsamlı testlere tabi tutuldu. 1984 yılında sahaya sürülen bu varyant, birçok iyileştirmeyle geldi. Varyanttaki önemli yeniliklerden biri, geliştirilmiş bir takviye roket sistemi, radar altimetresi ve yönlendirme için kullanılan DSMAC (Dijital Sahne Eşleştirme Alan Korelatörü) oldu.

DSMAC, erken dönem düşük kapasiteli bilgisayarlarla çalışan, füzenin üzerindeki kameralar aracılığıyla hedefe görsel olarak kilitlenmesini sağlayan bir sistemdi. Tahmini GPS koordinatlarını kullanan sistemlere kıyasla, görsel tanımlama yeteneği sayesinde çok daha isabetliydi. Yetersiz işlem gücü nedeniyle DSMAC, tam görüntü analizinden ziyade kontrast haritaları üzerinden çalışıyordu. Haritalar bellekte bir araya getirilip ortalaması alınarak, bu görüntülerin gerçek araziyle ne kadar uyumlu olduğu tespit ediliyordu. Uçuş yolu boyunca kullanılan veriler düşük çözünürlüklü tutulurken, hedef alan için ayrılan bölümde yüksek çözünürlük kullanılıyordu. Rehberlik verileri genellikle casus uydular tarafından çekilen fotoğraflarla, arazinin görünümüne göre modellemeler oluşturan bir ana bilgisayar tarafından hazırlanıyordu. DSMAC, mevsimsel değişiklikler ve ışık farklarını hesaba katarak, görsel tutarsızlıkları filtreleyip kalan benzer alanlardan konum tespiti yapabiliyordu. Gece görevlerinde ise aşırı parlak bir flaş ışığı sayesinde saniyelik aydınlatmalarla görüntü alımı gerçekleştiriliyordu.

Block III (1993)
1993’te tanıtılan Block III sürümünde birçok teknik geliştirme yapıldı. Bu versiyon, DSMAC sistemine ek olarak sinyal karıştırmaya karşı dayanıklı GPS desteğine ve varış zamanı kontrolü gibi hassas yönlendirme kabiliyetlerine sahipti. Daha hafif ve kompakt WDU-36 harp başlığı, geliştirilmiş turbojet motor, uzatılmış menzil gibi performans artırıcı özelliklerle donatıldı. Bu kombinasyon, daha hızlı, daha esnek ve daha uzun menzilli görevler için etkili bir platform sundu.

Taktik Tomahawk Silah Kontrol Sistemi (TTWCS) (2004)
2004 yılının sonunda ABD Donanması tarafından hizmete alınan TTWCS, Tomahawk füzelerine uçuş sırasında yeni hedefler atanabilmesine olanak tanıyan gelişmiş bir komuta kontrol sistemidir. Komutanlar, füze hala havadayken uçuş yönünü değiştirip farklı hedeflere yönlendirebilir. TTWCS, hem bellekte kayıtlı koordinatlara hem de uçuş sırasında yüklenebilecek yeni GPS verilerine dayanarak füzenin yeniden programlanmasını sağlar. Aynı zamanda füze, durum güncellemelerini komuta merkezine aktarabilir. Ateşleme ünitesinde yer alan sınırlı görev planlama yetenekleri sayesinde, görevler çok daha esnek biçimde yürütülebilir.

Block IV (2006)
2006 yılında tanıtılan Block IV varyantı, uçuş sırasında 15 farklı önceden programlanmış hedef arasında geçiş yapabilme yeteneği sunan bir kontrol mekanizmasıyla donatıldı. Bu sayede, daha yüksek öncelikli hedefler ortaya çıktığında füze rotasını değiştirebilir. Savaş alanı üzerinde bekleme (loitering) yaparak kritik bir hedefin ortaya çıkmasını bekleyebilir. Bu varyantta iki yönlü uydu bağlantısı bulunur. Dolayısıyla hem hedefleme verileri alınabilir, hem de füzenin durumu ve hedef alanından alınan savaş hasarı görüntüleri komuta merkezine iletilebilir. GPS görevlerinin sadece fırlatma platformları tarafından planlanıp yürütülmesine izin verilmiştir. Block IV’te karıştırmalara karşı daha dirençli yeni nesil GPS alıcısı bulunur.

Bu varyantta kullanılan sistemler şunlardır:

  • Tomahawk Silah Kontrol Sistemi (TTWCS)
  • Tomahawk Komuta ve Kontrol Sistemi (TC2S)

JMEWS Savaş Başlığı (2010–2014)
2010 yılında, Ortak Çok Etkili Savaş Başlığı Sistemi (JMEWS) ilk defa test edildi. Bu başlık, hem yüksek nüfuz gücü hem de parçalanma etkisi sunan çift etkili bir yapıya sahiptir. Statik testlerde, başlık beton hedefe delik açarak içindeki takip parçalarının hedefi geçmesine olanak tanımıştır. 2014’te CENTCOM, bu savaş başlığının Block IV Tomahawk’a entegre edilmesini destekledi. Böylece sığınak gibi güçlendirilmiş hedeflere karşı etkinlik daha da artırıldı.

AARGM Entegrasyonu (2012–2014)
2012 yılında ABD Donanması, Tomahawk füzelerine Gelişmiş Radyasyon Önleyici Güdümlü Füze (AARGM) teknolojisinin entegre edilmesini değerlendirdi. 2014’te ise Raytheon, deniz ve hareketli kara hedeflerine saldırma yeteneğini test etmeye başladı. Bu sürümde kullanılan pasif radar arayıcı, hedefin elektromanyetik imzasını algılayarak füzenin bu izleri takip etmesini sağlar. Gelişmiş sistemler, potansiyel hedefleri karşılaştırıp doğrulamak için aktif sinyal gönderimi de yapabilir. Sensörler füzenin burnuna yerleştirileceği için yakıt kapasitesinden biraz feragat edilmesi gerekebilir. Raytheon’un tahminlerine göre bu arayıcılar, füze başına yaklaşık 250.000 dolarlık bir maliyete sahiptir. Denize yakın irtifada seyreden uçuş profilleri gibi yeni teknik kabiliyetler de geliştirilmektedir. Deniz saldırı kabiliyetine sahip Block IV türevlerinin 2021’de hizmete alınması planlanmıştı.

Süpersonik Tomahawk Projesi
Tomahawk’ın Mach 3 hızına ulaşabilecek bir süpersonik versiyonu da değerlendirme aşamasına alındı. Bu varyantta kullanılacak olan ramjet motor, yüksek hızlara ulaşmayı mümkün kılar. Ancak bu sürüm, halen mevcut olan 21 inç çapındaki ve 20 feet (6,1 m) uzunluğundaki fırlatma tüplerine sığacak şekilde tasarlanmalıdır. Böylece mevcut gemilerin sistemlerinin büyük çaplı tadilatlara ihtiyaç duymadan bu yeni füzeleri kullanabilmeleri sağlanır.

Keşif ve Dinamik Görev Güncellemesi (2015)
Ekim 2015’te yapılan bir testte, Tomahawk füzesi entegre kamerası aracılığıyla keşif görüntüsü alıp bunu komuta merkezine gönderdi. Sonrasında, yeni hedefleme koordinatları ile uçuş yönü değiştirildi ve yeni hedefe saldırı gerçekleştirildi. Bu test, füzenin dinamik görev değişikliği yeteneğini başarıyla ortaya koydu.

Termobarik Etkiyle Yakıt Patlama Sistemi (2016)
Ocak 2016’da, Los Alamos Ulusal Laboratuvarı, Tomahawk’ın hedefe çarpma anında kalan yanmamış yakıtı patlayıcı etkiyle kullanabilen bir sistem üzerinde çalışmaya başladı. JP-10 yakıtı, havadaki oksijenle birleşerek güçlü bir termobarik patlamaya neden olacak şekilde dönüştürülüyor. Böylece, füze savaş başlığının dışında bir ikinci patlayıcı güç elde ediliyor. Özellikle kısa menzilli görevlerde bu etkili patlama, ana harp başlığından bile daha yıkıcı olabilir.

Block V (2021)
2021 yılında tanıtılan Block V Tomahawk’lar, navigasyon ve hedefleme konularında gelişmiş teknolojilerle donatıldı. Bu blok iki ana varyanta ayrılır:

  • Block Va (MST – Maritime Strike Tomahawk): Bu sürüm, hareketli deniz hedeflerini vurmak için tasarlanmıştır. Pasif radar ve gelişmiş sensörler sayesinde dinamik hedeflere yönlendirilebilir. Block V’e göre daha kısa menzillidir. Çünkü yeni sensörler için iç hacim kullanılmıştır. Tahmini menzili 500–700 km arasıdır.
  • Block V: Bu varyant, JMEWS savaş başlığı ile donatılmıştır ve özellikle sert zeminli ya da korunaklı kara hedeflerine karşı üstün delme ve parçalama etkisine sahiptir.

Tüm Block IV’ler Block V standardına yükseltilirken, eski Block III füzeleri envanterden çıkarılacaktır. 2025 sonuna kadar MST’nin muhrip gemilerde görev yapması, 2026’da ise denizaltılarda konuşlandırılması planlanmaktadır.

Los Alamos 2020’de Tomahawk için mısır etanolü bazlı yerli bir yakıt üretmeyi hedefleyen çevreci bir projeyi duyurdu. Bu yakıt, geleneksel JP-10’a kıyasla daha sürdürülebilir ve üretiminde tehlikeli asitlere ihtiyaç duyulmayan bir alternatif oluşturacaktır.

Rehberlik ve navigasyon sistemleri

GPS (Küresel Konumlama Sistemi)

Tomahawk füzelerinin rehberlik sistemlerinin temelini, Küresel Konumlama Sistemi (GPS) oluşturur. Füze, görev sırasında GPS uydularından aldığı sinyallerle kendi konumunu milimetrik hassasiyetle belirler. Bu sayede, binlerce kilometre menzilde bile hedefe yüksek doğrulukla yönlendirilir.

GPS rehberliği, Tomahawk’ın sabit hedeflere karşı etkili olmasını sağlar ve hedefin tam noktasına nüfuz etmesine olanak tanır. Ancak GPS sinyallerinin karartılması veya yanıltılması durumlarına karşı füzenin diğer rehberlik sistemleri devreye girer.

INS (Atal –Ataletsel – Navigasyon Sistemi)

Tomahawk, GPS’e ek olarak Ataletsel Navigasyon Sistemi (INS) kullanır. INS, füzenin üzerindeki ivmeölçerler ve jiroskoplar sayesinde hareketini hesaplayarak konumunu belirler. GPS sinyali kaybolduğunda ya da elektronik karşı tedbirlerle engellendiğinde INS devreye girer ve füzenin rotasını korumasına yardımcı olur. Bu sistem, füzenin GPS kesintilerinde bile hedefe doğru yol almasını sağlar, böylece rehberlikte kesintisiz ve güvenilir bir performans ortaya çıkar.

TERCOM (Arazi Haritası Eşleştirme)

Tomahawk’ın rehberliğinde kullanılan önemli yöntemlerden biri de Arazi Haritası Eşleştirme Sistemi (TERCOM)dur. Füze, uçuş sırasında radarla veya lazerle araziyi tarar ve elde ettiği verileri önceden yüklenmiş haritalarla karşılaştırır. Bu sayede, GPS ve INS sistemlerinin yanı sıra, arazi şekillerine göre de konum doğrulaması yapılabilir. TERCOM sistemi, özellikle GPS sinyallerinin yoğun olarak engellendiği ya da yanıltıldığı bölgelerde füzenin yörüngesini korumasına olanak tanır.

DSMAC (Gelişmiş Görüntü Tanıma Sistemleri)

Tomahawk füzeleri, hedefe yaklaşırken optik ve kızılötesi sensörlerle hedef bölgesinin görüntüsünü tarar. Bu görüntüler, önceden yüklenmiş hedef fotoğrafları ile karşılaştırılarak füzenin son hedef doğrulaması yapılır. Bu teknoloji, hedefin hareket edip etmediğini veya farklılaşan çevresel koşulları algılayarak daha hassas ve esnek bir vurma kabiliyeti sağlar. DSMAC, hareketli ve karmaşık hedeflerde yüksek isabet oranı elde edilmesini sağlar.

Modern Tomahawk Block IV ve sonraki versiyonlarında, füze uçuş sırasında gerçek zamanlı olarak kontrol merkezinden veri alabilir. Bu sayede hedef değişikliği yapılabilir, yeni hedef koordinatları anında füzeye iletilebilir ve füzenin uçuş rotası güncellenebilir. Datalink sistemi, füzenin dinamik ve değişken savaş ortamlarında daha esnek ve uyarlanabilir olmasını sağlar. Aynı zamanda füzenin üzerinde bulunan sensörlerden gelen veriler de komuta kontrol sistemlerine iletilerek durumsal farkındalık artırılır.

Elektronik karşı tedbirlere karşı dayanıklılık

Tomahawk’ın navigasyon sistemleri, elektronik harp (jamming) ve sinyal karartma girişimlerine karşı dayanıklılık gösterecek şekilde tasarlanmıştır. GPS ve diğer sensörlerin sinyallerini filtreleyerek yanıltıcı sinyallerden etkilenmemesi için çeşitli algoritmalar kullanılır. Bu, füzenin hedefe olan doğruluğunu ve görev başarısını artırır. Füzenin, karmaşık elektronik harp ortamlarında bile yönlendirme kabiliyetini sürdürebilmesi stratejik bir avantajdır.

Fırlatma sistemleri ve platformlar

Dikey Atım Sistemleri (VLS – Vertical Launch System)

Tomahawk füzelerinin en yaygın olarak kullanıldığı platformlar, gemilerde ve denizaltılarda bulunan dikey atım sistemleridir. Bu sistemler, füzeyi dik konumda tutarak hızlı bir şekilde fırlatılmasını sağlar. ABD Donanması’nın Arleigh Burke sınıfı muhripleri ve Ticonderoga sınıfı kruvazörleri, Mk 41 VLS sistemleri ile donatılmıştır ve her biri onlarca Tomahawk füzesi taşıyabilir.

VLS sisteminin sağladığı avantajlar arasında hızlı tepki süresi, bakım kolaylığı ve operasyonel esneklik yer alır. Füzeler, lansman öncesi hedef bilgisi güncellenerek yeniden programlanabilir. Ayrıca, VLS sayesinde Tomahawk füzeleri tehdit ortamında geminin hareket kabiliyetini sınırlamadan fırlatılabilir.

Torpido Tüpü Üzerinden Fırlatma (Submarine Horizontal Launching)

Bazı denizaltılar Tomahawk füzelerini klasik torpido tüplerinden fırlatacak şekilde de kullanabilir. Bu yöntem genellikle VLS sistemi bulunmayan, daha eski nesil denizaltılarda uygulanmaktadır. Torpido tüpünden fırlatma, füzenin özel bir kapsül içinde su altından yüzeye çıkarılması ve ardından roket motorunun ateşlenmesi prensibine dayanır. Bu tür kullanım özellikle Virginia sınıfı ve daha önceki Los Angeles sınıfı denizaltılar tarafından tercih edilmiştir. Her ne kadar VLS kadar hızlı olmasa da, denizaltının gizliliği korunarak füze fırlatılabilmesi açısından taktiksel bir avantaj sağlar.

Denizaltı Dikey Atım Sistemi (SLCM VLS)

Modern denizaltılarda Tomahawk füzeleri için özel olarak tasarlanmış dikey atım sistemleri bulunmaktadır. Bu sistemler, özellikle Ohio sınıfı SSGN’lerde kullanılır. Söz konusu denizaltılar, her biri 7 füzeye kadar taşıyabilen 22 adet VLS tüpüne sahiptir; bu da toplamda 154 Tomahawk füzesi anlamına gelir.

Bu yapı, denizaltıdan stratejik ve yoğun bir seyir füzesi saldırısı başlatılmasına olanak tanır. Sessiz ve derin su operasyonlarında hedefe yaklaşarak ani taarruz gerçekleştirebilmesi açısından bu sistemler son derece etkilidir.

Karasal Fırlatma Sistemleri (LBLS Land-Based Launch System veya GBLS (Ground-Based Launch System)

Tomahawk füzeleri başlangıçta yalnızca deniz kuvvetleri için geliştirilmiş olsa da, ABD’nin INF (Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler) Antlaşması’ndan çekilmesinden sonra kara konuşlu versiyonlar da tekrar gündeme gelmiştir.

2020’li yıllarda ABD ordusu, Tomahawk füzesi için mobil kara platformları geliştirmeye başlamıştır. Bu füzeler, çekili rampa sistemleri veya kamyon üstü mobil fırlatıcılarla ateşlenebilmektedir. Bu gelişme, özellikle Pasifik bölgesinde Çin’e karşı konuşlandırılabilecek mobil, esnek ve uzun menzilli kara konuşlu ateş gücü sağlamaktadır.

Uçaktan Fırlatma (Deneysel / Sınırlı Kullanım)

Tomahawk füzelerinin uçaklardan fırlatılması da sınırlı testler düzeyinde denenmiştir. Özellikle B-52 gibi ağır bombardıman uçaklarının kanat altına entegre fırlatma sistemleriyle denemeler yapılmış, ancak operasyonel anlamda bu yöntem yaygınlaşmamıştır.

Bunun temel nedeni füzenin boyut ve ağırlığının hava platformlarıyla kullanımını zorlaştırmasıdır. Ayrıca Tomahawk, uçaktan fırlatılabilecek alternatif seyir füzelerine kıyasla daha az aerodinamik avantaj sunar. Günümüzde hava platformları için özel olarak geliştirilmiş seyir füzeleri (örneğin JASSM, Storm Shadow) tercih edilmektedir.

Bazı platformlara yönelik uyarlamalar

Tomahawk füzeleri sadece ABD tarafından değil, aynı zamanda İngiltere Kraliyet Donanması tarafından da kullanılmaktadır. İngiltere’nin Astute ve Trafalgar sınıfı nükleer denizaltıları, Tomahawk Block IV füzelerini torpido tüplerinden fırlatabilmektedir.

NATO üyesi diğer bazı ülkeler de Tomahawk’a ilgi göstermiştir, ancak platform uyumluluğu ve siyasi kısıtlamalar bu satışların önünde engel oluşturmuştur.

Yıkıcı güç ve harp başlıkları

Konvansiyonel Harp Başlıkları (Unitary Warhead)

Tomahawk seyir füzelerinin en yaygın kullanılan versiyonları, yüksek infilaklı (HE – High Explosive) konvansiyonel harp başlıklarıyla donatılmıştır. Bu tip harp başlıkları genellikle WDU-36/B gibi 450 kilogram ağırlığında patlayıcı içerir.

Bu tür tek parça infilaklı başlıklar, düşman komuta merkezleri, hava savunma bataryaları, radar sistemleri, liman tesisleri, endüstriyel altyapı gibi yüksek değerli sabit hedeflerin imhasında kullanılır. Etkili infilak çapı, hedefin yapısal bütünlüğüne göre değişmekle birlikte, büyük ölçekte tahribata neden olabilir. Güdüm sisteminin sağladığı yüksek hassasiyet sayesinde bu tür harp başlıkları, hedefi doğrudan vurarak minimum sayıda füze ile azami yıkım sağlama amacı güder.

Çoklu Parçacıklı (Submunitions) Başlıklar

Bazı eski Tomahawk varyantları, hedef üzerinde havada infilak ederek çok sayıda küçük bombacık (submunition) yayan başlıklarla donatılmıştır. Bu başlıklar, özellikle geniş alana yayılmış düşman birlikleri, araç konvoyları veya uçaksavar bataryaları gibi dağıtık hedef yapılar üzerinde etkilidir. Her bir parçacık, zırh delici veya anti-personel özellikte olabilir. Ancak bu tip mühimmat, parçacıkların tamamının patlamama riski ve uluslararası savaş hukukuna dair tartışmalar nedeniyle artık çok daha az tercih edilmektedir.

Zırh Delici (Penetrator) Harp Başlıkları

Bazı özel Tomahawk versiyonları, yeraltı sığınaklarını, barınakları ve betonarme hedefleri vurmak için zırh delici harp başlıkları taşır. Bu başlıklar, hedefe çarpmadan önce özel burun yapıları sayesinde sert yüzeyleri delerek daha derinlemesine infilak eder. Bu da sığınak veya komuta merkezi gibi korunaklı yapılara karşı daha etkili sonuçlar doğurur. ABD bu tür mühimmatları, Irak ve Afganistan’daki savaşlarda düşman liderlik yapılarının veya mühimmat depolarının hedef alınmasında kullanmıştır.

Blok IV ve V’te Gelişmiş Harp Başlıkları

Yeni nesil Tomahawk Block IV ve V varyantlarında, gelişmiş hedef seçme yetenekleriyle entegre çalışan harp başlıkları yer almaktadır. Bu füzeler, görev esnasında hedef değiştirme kabiliyetine sahip oldukları için farklı türde hedefleri vurabilmek üzere çok yönlü etkili başlıklarla donatılır. Örneğin bir başlık hem zırh delici hem de parçacıklı etki yaratabilecek şekilde optimize edilmiştir. Bu hibrit yaklaşım, tek bir füzenin birden fazla görev tipini yerine getirebilmesini sağlar. Aynı zamanda gelişmiş güdüm sayesinde hedefin zayıf noktasına yönlendirilen füze, başlığın etkisini maksimize eder.

Tomahawk füzeleri yalnızca fiziksel yıkım değil, aynı zamanda psikolojik caydırıcılık unsuru olarak da önemli bir rol oynar. Yüksek hassasiyet, ani ve derinlemesine vuruş kabiliyeti, düşman unsurlarda ani moral çöküşü yaratabilir. Özellikle çok sayıda füzenin eş zamanlı salvolar hâlinde fırlatılması, yoğun baskı ve iletişim kopukluklarına neden olur. Bu da askeri harekâtın seyrini stratejik anlamda değiştirebilir.

Nükleer Harp Başlığı (Emekli Edilmiş)

Tomahawk füzelerinin ilk dönem varyantları arasında W80 tipi nükleer harp başlığı taşıyan modeller de yer alıyordu. (TLAM-N – Tomahawk Land Attack Missile – Nuclear)

Bu versiyonlar, taktik nükleer saldırılar için denizaltılardan fırlatılabilecek düşük güçlü nükleer başlıklar taşımaktaydı. W80 başlığı, ayarlanabilir şekilde 5 ila 150 kiloton arası patlama gücüne sahipti. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde nükleer gerilimin azalması ve silahların yayılmasını önleme çabaları doğrultusunda bu füzeler 2010 itibarıyla hizmet dışına çıkarılmış ve emekli edilmiştir.

Operasyonel Geçmiş

Tomahawk füzeleri, askeri operasyonlarda uzun yıllardır aktif olarak kullanılmış ve çeşitli çatışmalarda kritik görevler üstlenmiştir.

1999 yılında NATO’nun Yugoslavya’yı bombalaması sırasında, düşürüldüğü iddia edilen bir Tomahawk füzesinin turbofan motoruna ait kalıntılar, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’daki Havacılık Müzesi’nde sergilenmektedir. ABD Hava Kuvvetleri, bu operasyonlarda Tomahawk’ın nükleer başlıklı versiyonu olan BGM-109G Gryphon’u kullanmıştır.

Kasım 2020’de ABD Ordusu, Tomahawk füzelerini Orta Menzilli Yeteneği (MRC) programının bir parçası olarak seçti. Bu kapsamda füzenin kara tabanlı, hem kara hem deniz hedeflerine saldırabilen uzun menzilli bir versiyonu geliştirildi. Ordu, bu kara tabanlı Tomahawk’ları SM-6 füzeleriyle birlikte kullanmayı planlamakta ve 2023 sonlarında operasyonel hale getirmeyi hedefledi.

Tomahawk füzeleri, ABD deniz kuvvetlerinin vazgeçilmez silahları arasında yer alır. 1991 Körfez Savaşı sırasında toplam 288 Tomahawk fırlatılmıştır; bunların 12’si denizaltılardan, 276’sı ise yüzey gemilerinden ateşlenmiştir. İlk salvo, 17 Ocak 1991’de USS Paul F. Foster muhribi tarafından başlatılmış ve ardından USS Pittsburgh ile USS Louisville denizaltıları katılmıştır.

1993 yılında, Irak’ın Birleşmiş Milletler silahsızlanma müfettişleriyle işbirliği yapmayı reddetmesi üzerine Bağdat yakınlarındaki Zafraniyah Nükleer Üretim Tesisi’ne 46 Tomahawk füzesi ateşlenmiştir. Bu saldırıda, yanlışlıkla Al Rasheed Oteli’nin yan tarafı hedef alınmış ve iki sivil hayatını kaybetmiştir. Aynı yılın Haziran ayında, Irak İstihbarat Teşkilatı’nın komuta ve kontrol merkezine 23 füze gönderilmiştir.

1995’te Bosna’daki hava savunma tesislerine yönelik saldırılar kapsamında USS Normandy, Adriyatik Denizi’nden 13 Tomahawk füzesi ateşlemiştir. Birkaç yıl sonra, 1996’da Güney Irak’taki hava savunma hedeflerine 44 adet gemiden ve B-52 bombardıman uçaklarından fırlatılan seyir füzeleri yönlendirilmiştir.

1998 yılında El Kaide’nin ABD büyükelçiliklerine yaptığı saldırılar üzerine, Afganistan ve Sudan’daki iki hedefe eş zamanlı olarak 79 Tomahawk füzesi ateşlenmiştir. Aynı yıl Aralık ayında ise Irak’a yönelik Çöl Tilkisi Operasyonu sırasında 325 Tomahawk füzesi kullanılmıştır.

1999 yılında, NATO’nun Yugoslavya’ya düzenlediği hava harekâtı sırasında ABD ve İngiltere donanmalarından 218 Tomahawk füzesi hedeflere yönlendirilmiştir. Bu, Tomahawk’ın modern savaşlardaki yaygın kullanımının önemli bir örneğidir.

2001 Ekim ayında, Afganistan’daki Sürekli Özgürlük Operasyonu’nun başlangıcında yaklaşık 50 Tomahawk füzesi hedeflere isabet etmiştir. Irak’ın 2003 işgali sırasında ise 800’den fazla Tomahawk füzesi kullanılmış, bu da füzenin yoğun ve etkili kullanımını göstermektedir.

2008’de, Somali’de düzenlenen Dobley hava saldırısında iki Tomahawk füzesi ateşlenmiş ve hedef olarak El Kaide militanlarından Saleh Ali Saleh Nabhan gösterilmiştir. 2009’da Yemen’de bir El Kaide eğitim kampına düzenlenen saldırıda iki Tomahawk füzesi kullanılmış, ancak saldırıda çok sayıda sivilin hayatını kaybettiği bildirilmiştir.

2011 yılında Libya’ya yönelik operasyonlarda ABD ve İngiliz kuvvetleri toplamda 124 Tomahawk füzesiyle hava saldırısı düzenlemiş; bu saldırılar daha sonra 159 füzeye yükselmiştir. 2014’te ise Suriye’de IŞİD ve Horasan grubu hedeflerine 47 Tomahawk füzesi atılmıştır.

2016’da Yemen’de Husilerin elinde bulunan radar üslerine beş Tomahawk füzesi fırlatılmıştır. 2017’de ABD donanması, Suriye’deki Şayrat Hava Üssü’nü 59 Tomahawk füzesiyle vurmuş, bu saldırı kimyasal silah kullanımı iddialarına karşılık yapılmıştır. 2018 Nisan ayında ise Suriye’nin Şam ve Humus bölgelerine yönelik 66 Tomahawk füzesi ateşlenmiş, bu saldırılar da kimyasal silah kullanımına tepki olarak gerçekleştirilmiştir.

2024 yılında, ABD donanması Kızıldeniz’de Husi hedeflerine yönelik operasyonlarda 80’den fazla Tomahawk füzesi fırlatmış; bu saldırılar, Husilerin sivillere yönelik saldırılarına ve uluslararası uyarılara yanıt olarak düzenlenmiştir. Saldırılar yıl boyunca devam etmiş ve Temmuz 2024 itibarıyla 135 füzeye ulaşmıştır.

En güncel operasyonlardan biri olarak, 22 Haziran 2025’te ABD denizaltıları İran’ın Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerine yönelik kapsamlı saldırılar kapsamında 30 adet Tomahawk füzesi ateşlemiştir.

Stratejik önemi ve geleceği

Tomahawk füzeleri, ABD’nin küresel ölçekte caydırıcılık stratejisinin merkezinde yer alan silah sistemlerinden biridir. Denizden fırlatılabilen, düşük radar iziyle uzun menzilli ve yüksek hassasiyetli bu füze, ABD ve müttefiklerine karadan karaya operasyonlarda derinlik kazandırır. Tomahawk sayesinde bir ülke, kara birliklerini veya hava kuvvetlerini riske atmadan, binlerce kilometre ötede stratejik hedefleri etkisiz hale getirebilir. Bu durum, özellikle “ilk vuruş” kabiliyeti ve ani müdahale kapasitesi açısından büyük bir avantaj sağlar.

Tomahawk füzeleri, insanlı hava araçlarının giremeyeceği yoğun hava savunma bölgelerine sızarak kritik hedefleri vurabilir. Böylece pilot riski ortadan kalkar, askeri ve siyasi açıdan daha az maliyetle operasyonel hedeflere ulaşılır. Bu yetenek, özellikle yüksek hassasiyet isteyen ve sivil zayiatın en aza indirilmesi gereken asimetrik savaşlarda büyük önem taşır. Aynı zamanda çoklu hedefleri aynı anda imha edebilmesi, askeri baskınların ve nokta atışı operasyonların etkisini artırır.

Tomahawk füzelerinin stratejik önemini artıran bir diğer unsur, sadece ABD donanması tarafından değil, İngiltere gibi NATO müttefikleri tarafından da kullanılıyor olmasıdır. Bu durum, ittifak içinde ortak operasyon kabiliyeti, silah sistemlerinin uyumu ve birlikte hareket edebilme kapasitesi açısından büyük avantaj sağlar. Aynı zamanda ABD dışındaki bazı müttefik ülkeler için de bu füze sisteminin tedariki ve kullanımı stratejik bir siyasi bağ kurma aracı olarak değerlendirilir.

Tomahawk füzelerinin Block IV ve Block V modernizasyonları, bu silah sisteminin geleceğini şekillendiren önemli adımlardır. Block IV ile birlikte füzenin yeniden programlanabilmesi, uçuş sırasında hedef değişikliği yapılabilmesi ve gerçek zamanlı hedef bilgisi güncellenmesi gibi kabiliyetler eklenmiştir. Block V ile birlikte ise deniz hedeflerine karşı etkinlik artırılmış, gemisavar yetenekler entegre edilmiştir (Maritime Strike Tomahawk – MST). Bu gelişmeler, Tomahawk’ı hem kara hem deniz hedeflerine karşı çok rollü bir silah haline getirmiştir.

Tomahawk füzelerinin geleceğinde yapay zekâ, veri bağlantısı (datalink) ve sensör füzyonu gibi gelişmiş teknolojilerin daha fazla yer alması bekleniyor. Ağ merkezli harp (Network-Centric Warfare) konseptine uyumlu hâle getirilen Tomahawk’lar, savaş alanındaki sensör ve keşif sistemlerinden gerçek zamanlı veri alarak hedeflerini daha isabetli şekilde belirleyebileceklerdir. Bu da onları sadece bir füze değil, dinamik harekât ortamında tepki verebilen bir “akıllı silah” haline dönüştürür.

Dünyada hipersonik füze sistemlerinin gelişimi, elektronik harp tehditlerinin artması ve gelişmiş hava savunma sistemlerinin yaygınlaşması, Tomahawk gibi seyir füzelerinin gelecekte daha düşük radar izi, daha yüksek manevra kabiliyeti ve daha sofistike karşı tedbir sistemleriyle donatılmasını zorunlu kılıyor. Bu doğrultuda Lockheed Martin ve Raytheon gibi üreticiler, hem platformun hayatta kalabilirliğini artırmak hem de hedef tahrip kabiliyetini daha esnek hale getirmek için Ar-Ge yatırımlarını sürdürüyor.

Tomahawk füzeleri en az 2030’lu yıllara kadar modern orduların en etkili hassas vuruş silahlarından biri olmaya devam edecek. Ancak ABD Savunma Bakanlığı, bu süre zarfında hipersonik seyir füzeleri, elektromanyetik güdümlü silahlar ve insansız hava platformlarıyla entegre edilebilecek yeni nesil sistemlerin geliştirilmesi yönünde çalışıyor. Bu nedenle Tomahawk, gelecekte tamamen ortadan kalkmasa da daha çok özel görevler için ayrılan, yüksek maliyetli ama stratejik önemi korunan bir rol üstlenmeye devam edecektir.

Yorum yaz Yorum yaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Haber

Hürmüz boğazı kapatılabilir mi? İran son kararını ne zaman açıklayacak?

Sonraki Haber

Şam'da kiliseye intihar saldırısı: En az 22 ölü, 59 yaralı