İçindekiler
- Keşmir sorununun ortaya çıkışı
- Savaşlar ve Askeri müdahaleler
- Savaşlar, Askeri Müdahaleler ve Çin Faktörü
- Hindistan-Pakistan Savaşı (1947–1948)
- İkinci Hindistan – Pakistan Savaşı (1965)
- Üçüncü Hindistan – Pakistan Savaşı veya Bangladeş Savaşı (1971)
- Kargil Savaşı ve Nükleer Gerilim (1999)
- Hibrit Savaş ve Terörizm (2010’dan günümüze)
- Çin’in Askeri ve Siyasi Rolü: Aksai Chin ve Şaksgam Vadisi
- 2020: Galwan Vadisi Çin – Hindistan Çatışması ve Yeni Cephe
- Nükleer tehdit ve Uluslararası boyut
- 2019 yılındaki Statü Değişikliği ve yeni gerilimler
- Keşmir halkının durumu
- Geleceğe dair olasılıklar
Keşmir, yalnızca siyasi değil aynı zamanda tarihsel, dini ve coğrafi kökleri olan çok katmanlı bir sorundur.
İki ülke bağımsızlığını elde ettiğinden bu yana bu bölge için sık sık savaşmaya devam etti. Birbirine yönelik düzenledikleri saldırıların temelinde de bu bölge vardı.

Bu iki ülke, 1947 yılında Britanya Hindistanı’nın bölünmesiyle bağımsız devletler haline geldiler. Ancak bu ayrılık, barışçıl bir şekilde gerçekleşmedi. Özellikle Keşmir bölgesi, kısa süre içinde iki ülke arasında ciddi bir gerilim kaynağı haline geldi.
1947’de İngilizler, Britanya Hindistan’ını iki ayrı ülkeye böldü: biri çoğunluğu Hindu olan Hindistan, diğeri çoğunluğu Müslüman olan Pakistan. Bu bölünme sırasında Keşmir bölgesinin statüsü net olarak belirlenmedi. Keşmir’in hükümdarı bir Hindu olmasına rağmen nüfusun büyük çoğunluğu Müslümandı.
Bu çelişki, Keşmir’in Hindistan’a mı yoksa Pakistan’a mı katılacağı sorusunu doğurdu ve bugüne kadar çözülemeyen bir krizin başlangıcını oluşturdu.
Keşmir sorununun ortaya çıkışı
Keşmir sorunu, 1947 yılında başlayan ilk Hindistan-Pakistan savaşıyla uluslararası bir boyut kazandı. Keşmir’in o dönemdeki prensi Hari Singh, başta bağımsız kalmak istese de Pakistan destekli isyancıların ilerleyişi karşısında Hindistan’dan yardım istedi.

Yardım karşılığında da Hindistan ile ilhak anlaşması imzalandı. Bu durum Pakistan’ın tepkisini çekti ve taraflar arasında silahlı çatışmalar başladı.
Bu ilk savaşın ardından Birleşmiş Milletler araya girdi ve 1949 yılında bir ateşkes sağlandı. Bu ateşkesle Keşmir fiilen ikiye bölündü: bir kısmı Hindistan’ın kontrolüne, diğer kısmı ise Pakistan’ın kontrolüne geçti. Ancak bu çözüm, sadece geçici bir rahatlama sağladı.

O tarihten bu yana Keşmir sorunu, her iki ülkenin de ulusal politikalarında merkezi bir yer edinmeye devam etti. Hem Hindistan hem de Pakistan, Keşmir üzerinde hak iddia etmeye devam ediyor. Hindistan, bölgenin yasal olarak kendisine ait olduğunu savunurken; Pakistan, Keşmir halkının kendi kaderini tayin hakkı olduğunu öne sürüyor.
Bu farklı bakış açıları, sorunun uluslararası bir boyut kazanmasına ve kalıcı bir çözüme kavuşamamasına neden oldu.
Savaşlar ve Askeri müdahaleler
Savaşlar, Askeri Müdahaleler ve Çin Faktörü
Keşmir sorunu, yalnızca bir sınır meselesi değil; Hindistan, Pakistan ve Çin gibi üç nükleer gücün siyasi, askeri ve stratejik hesaplarının kesiştiği bir çatışma alanıdır.
Yıllar boyunca bu bölge, sıcak savaşlara, örtülü operasyonlara ve sınır ötesi terör saldırılarına sahne olmuştur. Ayrıca bölgenin sahip olduğu su kaynakları, dağ geçitleri ve stratejik konumu da askeri önemi daha da artırmaktadır.
Hindistan-Pakistan Savaşı (1947–1948)
1947’de Britanya Hindistanı’nın bölünmesiyle ortaya çıkan Hindistan ve Pakistan devletleri, yeni sınırların belirsizliği nedeniyle hızla çatışmaya sürüklendi. Cammu ve Keşmir Prensliği, bu yeni sınır düzeninde belirsizliğini koruyordu. Prens Hari Singh, Müslüman çoğunluğa sahip olan Keşmir’in bağımsız kalmasını istiyordu. Ancak Pakistan’dan gelen savaşçıların Keşmir’e saldırması üzerine, Hindistan’dan askeri yardım talep etti.

Yardımın şartı olarak Hindistan, Keşmir’in kendisine resmen katılmasını istedi. 26 Ekim 1947’de imzalanan İlhak Anlaşması ile Keşmir, Hindistan’a bağlandı. Pakistan bu gelişmeyi tanımadı ve çatışmalar başladı. Birinci Hindistan-Pakistan savaşı, yaklaşık 15 ay sürdü. Savaşın sonunda Birleşmiş Milletler devreye girerek 1949’da ateşkes sağladı.

LoC (Line of Control) olarak bilinen fiili sınır oluşturuldu, Keşmir’in statüsü çözümsüz kaldı.
İkinci Hindistan – Pakistan Savaşı (1965)
1965 yılında Pakistan, Keşmir’in Hindistan tarafından zorla işgal edildiği tezini yeniden uluslararası gündeme taşımak amacıyla askerî bir plan hazırladı. Operasyon Gibraltar adı verilen plan, Pakistan’ın özel kuvvetlerinin ve silahlı militanlarının, Hindistan kontrolündeki Keşmir’e gizlice sızmasını ve halk ayaklanmasını teşvik etmesini öngörüyordu. Ancak plan başarısız oldu.

Yerel halk isyan etmediği gibi, Hindistan bu sızmayı tespit ederek geniş çaplı bir karşı saldırı başlattı. Savaş kısa sürede Cammu ve Keşmir’in dışına da taşarak Pencap bölgesine kadar yayıldı. Kara, hava ve deniz unsurlarının kullanıldığı savaş, binlerce asker ve sivilin ölümüyle sonuçlandı.
Savaş, Sovyetler Birliği’nin arabuluculuğunda Taşkent Anlaşması ile sona erdi. Anlaşma, her iki tarafın da işgal ettikleri topraklardan çekilmesini ve önceki sınırlara dönmesini şart koştu. Ancak savaşın ardından Keşmir’deki siyasi durum daha da çözümsüz hale geldi.
Üçüncü Hindistan – Pakistan Savaşı veya Bangladeş Savaşı (1971)
1971’de yaşanan Hindistan-Pakistan savaşı doğrudan Keşmir’le bağlantılı olmasa da, bölgesel dengeleri değiştirdi. Doğu Pakistan’daki (bugünkü Bangladeş) etnik ve siyasi ayrışma, büyük bir iç savaşa dönüştü. Hindistan, Bangladeş’in bağımsızlık hareketine destek verdi ve 10 milyondan fazla mülteci Hindistan’a sığındı.

Savaş yalnızca iki hafta sürdü, ancak sonuçları dramatikti: Pakistan doğudaki toprakları kaybetti ve Bangladeş bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı. Bu savaşın sonunda imzalanan Şimla Anlaşması, Hindistan ve Pakistan’ı Keşmir konusunu yalnızca ikili müzakereler yoluyla çözme ilkesine bağladı. Pakistan bu ilkeyi uzun yıllar benimsedi ama sonrasında yeniden uluslararası arabuluculuğa açık bir pozisyona geçti.
Kargil Savaşı ve Nükleer Gerilim (1999)
1998 yılında Hindistan ve Pakistan’ın nükleer silah denemeleri yapmasının hemen ardından gelen Kargil Savaşı, bölgeyi büyük bir nükleer çatışma riskiyle karşı karşıya getirdi. Pakistanlı askeri birlikler ve militanlar, Hindistan kontrolündeki Kargil bölgesindeki stratejik tepeleri ele geçirdi. Bu sızma, yüksek irtifada ve zorlu arazi koşullarında yapıldığı için Hindistan açısından büyük bir sürpriz oldu.

Hindistan, ağır kayıplar pahasına bölgeyi geri almak için bir karşı taarruz başlattı. Operasyonlar haftalarca sürdü ve sonunda Hindistan tepeleri geri aldı. ABD’nin Pakistan üzerindeki diplomatik baskısı, İslamabad’ın geri çekilme kararı almasında etkili oldu. Kargil, iki nükleer devletin doğrudan savaşa girdiği ilk ve tek örnek olarak tarihe geçti.
Hibrit Savaş ve Terörizm (2010’dan günümüze)
Hindistan-Pakistan çatışması 2010 yılı itibariyle daha çok hibrit savaş stratejileri, örtülü operasyonlar ve sınır ötesi saldırılar şeklinde kendini göstermeye başladı. Özellikle Keşmir’deki silahlı ayrılıkçı hareketlerin Pakistan tarafından desteklendiği iddiaları, Hindistan’ın güvenlik politikalarını sertleştirmesine neden oldu.

2016 Uri saldırısı, Hindistan’a ait bir askeri üsse yapılan ve 19 askerin ölümüyle sonuçlanan saldırıydı. Hindistan bu saldırıya misilleme olarak sınır ötesi operasyonlar düzenlediğini açıkladı. Daha sonra, 2019’da Pulwama’da gerçekleştirilen intihar saldırısında 40’tan fazla Hint öldü. Hindistan bu kez hava kuvvetlerini devreye sokarak Pakistan sınırları içindeki Balakot bölgesine hava saldırısı düzenledi.
Bu olaydan sonra Pakistan da misillemede bulundu ve iki ülkenin hava kuvvetleri çatıştı. Bir Hint savaş uçağı düşürüldü ve pilot esir alındı. Bu kriz, iki ülkenin açık savaşa yalnızca bir adım uzaklıkta olduğunun kanıtıydı.
Çin’in Askeri ve Siyasi Rolü: Aksai Chin ve Şaksgam Vadisi
Keşmir meselesinde Çin’in rolü genellikle geri planda düşünülse de, aslında bölgenin doğusunda ciddi bir stratejik etkisi vardır. Çin, Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Aksai Chin bölgesini 1962’deki Çin-Hindistan Savaşı sırasında işgal etti. Bu savaş Hindistan için büyük bir şok olmuş ve bölge üzerindeki egemenlik iddiaları daha da sertleşmiştir.

Aksai Chin, Çin açısından büyük stratejik öneme sahiptir çünkü Tibet ve Sincan arasında kara bağlantısı sağlayan bir bölgedir. Hindistan burayı Ladakh bölgesinin bir parçası olarak tanır ama Çin bu bölgeyi fiilen kontrol etmektedir.
Ayrıca 1963’te Pakistan, Çin ile yaptığı sınır anlaşması çerçevesinde Şaksgam Vadisi’ni Çin’e devretti. Hindistan, Pakistan’ın Keşmir’deki topraklar üzerinde böyle bir tasarruf hakkı olmadığını iddia etti. Bu nedenle Hindistan, bu anlaşmayı tanımamıştır.
2020: Galwan Vadisi Çin – Hindistan Çatışması ve Yeni Cephe
Haziran 2020’de Çin ve Hindistan askerleri, Galwan Vadisi’nde 1962’den bu yana ilk kez ölümcül çatışmalara girdi. Bu çatışmada 20 Hint askeri öldü. Çin kayıplarını açıklamasa da ciddi sayıda ölü ve yaralı olduğu tahmin edilmektedir. Çatışma, taş, sopa ve el dövüşü gibi ilkel yöntemlerle gerçekleşti çünkü her iki ülke de sınırda ateşli silah kullanımına dair karşılıklı anlaşmalara sahipti.

Bu olay, Keşmir’in artık yalnızca Hindistan ve Pakistan arasında değil, Çin ile Hindistan arasında da bir sıcak cepheye dönüştüğünü ortaya koydu. Sonraki aylarda Çin ve Hindistan, Ladakh bölgesinde askeri yığınaklarını artırdı ve her iki taraf da karakollar, yollar ve hava üsleri inşa etti.
Nükleer tehdit ve Uluslararası boyut
1998 yılında Hindistan ve Pakistan’ın nükleer denemeler yapması, Keşmir sorununu daha tehlikeli bir hale getirdi. Artık iki nükleer gücün, zaman zaman sıcak çatışmalara girmesi ihtimali dünya kamuoyunu endişelendiriyor. Uluslararası toplum, tarafları itidale çağırsa da kalıcı bir çözüm üretmekte yetersiz kalıyor.
ABD, Çin, Rusya ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası aktörler zaman zaman arabuluculuk girişimlerinde bulunsa da, Hindistan bu sorunun ikili bir mesele olduğunu ve dış müdahaleye kapalı olduğunu savunuyor. Pakistan ise uluslararası desteği arkasına almaya çalışıyor. Bu diplomatik çıkmaz, Keşmir halkının beklentilerini de karşılamaktan uzak kalıyor.
2019 yılındaki Statü Değişikliği ve yeni gerilimler
Keşmir sorununda önemli bir dönüm noktası 5 Ağustos 2019’da yaşandı. Hindistan hükümeti, anayasanın 370. maddesini iptal ederek Cammu ve Keşmir’e tanınan özel statüyü kaldırdı. Bu adım, Pakistan’ın sert tepkisini çekti ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler askıya alındı. Aynı zamanda Hindistan, Keşmir’de iletişimi kesti, güvenlik önlemlerini artırdı ve binlerce kişiyi gözaltına aldı.

Bu gelişmeler, Keşmir’de yaşayan halk arasında daha fazla hoşnutsuzluğa neden oldu. Bazı insan hakları kuruluşları, Hindistan’ı Keşmir’de baskıcı politikalar uygulamakla suçladı. Öte yandan Hindistan, bu adımın Keşmir’in kalkınmasını hızlandıracağını ve terörle mücadelede etkinlik sağlayacağını savundu. Ancak gelinen noktada sorun çözülmek yerine daha da karmaşık bir hale geldi.
Keşmir halkının durumu
Keşmir sorununun merkezinde, bölge halkının yaşam koşulları yer alıyor. Sürekli askeri denetim altında yaşayan siviller, hem Hindistan hem de Pakistan arasındaki çekişmenin kurbanı oluyor. Sınır ihlalleri, sokağa çıkma yasakları, iletişim kesintileri ve ekonomik kısıtlamalar, Keşmir halkının günlük hayatını zorlaştırıyor.

Birçok Keşmirli, kendi kaderini tayin hakkının tanınmasını istiyor. Ancak bu talep, ne Hindistan ne de Pakistan tarafından kabul görüyor. Sonuç olarak, Keşmir halkı uzun süredir süregelen bir çatışmanın ortasında kimlik, güvenlik ve özgürlük mücadelesi veriyor.
Geleceğe dair olasılıklar
Hindistan ve Pakistan arasında kalıcı bir barışın sağlanması, sadece Keşmir sorununun çözülmesiyle mümkün olabilir. Ancak bu çözümün nasıl olacağı konusunda taraflar arasında ciddi görüş ayrılıkları var. İki ülke de kendi ulusal çıkarlarını ve siyasi pozisyonlarını korumaya çalışıyor. Öte yandan Keşmir’deki halkın talepleri, bu çözüm sürecinin merkezine yerleştirilmediği sürece, herhangi bir girişim kalıcı sonuçlar doğurmayabilir.

Uluslararası toplumun bu konuda daha etkili bir rol üstlenmesi gerekebilir. İnsani yaklaşımlar ve diyalog temelli süreçler, olası bir çözüm için en umut verici seçenekler arasında yer alıyor. Aksi halde, Keşmir sorunu sadece bölgesel bir kriz olarak kalmayacak, küresel güvenliği de tehdit etmeye devam edecektir.