Karanlık Aydınlık

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde M23 ve Ruanda Karşıtı Protestolar Düzenlendi

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin başkenti Kinşasa’da, M23 grubu ve Ruanda’yı protesto etmek için binlerce kişi sokaklara döküldü.

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin (KDC) başkenti Kinşasa’da, 23 Mart Hareketi (M23) adlı gruba ve bu gruba destek verdiği öne sürülen Ruanda’ya karşı binlerce kişinin katıldığı protestolar gerçekleştirildi.

Gösteriler, ülkenin doğusunda artan güvenlik sorunları ve Ruanda’ya yönelik suçlamaların ardından giderek büyüyen halk öfkesinin bir yansıması olarak değerlendirildi.

Kongolu Eylemcilerden “Egemenliğimize Saygı” Çağrısı

Kinşasa’nın farklı bölgelerinde toplanan kalabalıklar, özellikle M23’ün Goma şehrini kuşatma altına almasını ve gruba lojistik destek sağladığı iddia edilen Ruanda’nın rolünü kınadı. “M23 istemiyoruz”, “Ruanda’nın müdahalesine son” ve “Egemenliğimize saygı” şeklinde sloganlar atan protestocular, hükümeti ulusal güvenliği sağlamaya ve ülke topraklarını korumaya davet etti.

Protestolara katılan bazı gruplar, M23’ün bölgede yol açtığı insani krizin ve şiddetin sona erdirilmesi için uluslararası toplumun daha güçlü bir şekilde harekete geçmesi gerektiğini belirtti.

Kinşasa’daki Büyükelçilikler Hedef Alındı

Gösterilerin şiddet olaylarına dönüşmesi sonucu Kinşasa’daki bazı diplomatik temsilciliklere yönelik saldırılar gerçekleşti. Özellikle Fransa, Ruanda, Belçika ve Kenya büyükelçiliklerinin hedef alındığı olaylarda, Fransa’nın Kinşasa Büyükelçiliği’nin bir bölümü ateşe verildi. Ayrıca, başkentin Gomme bölgesinde protestocuların alışveriş merkezlerini yağmaladığı ve kamu binalarına zarar verdiği aktarıldı.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, olayların ardından sosyal medya platformu X üzerinden bir açıklama yaptı. Barrot, Fransa’nın Kinşasa Büyükelçiliğine yapılan saldırı sırasında çıkan yangının kontrol altına alındığını ifade ederek, “Bu saldırılar kabul edilemez. Çalışanlarımızın ve vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak için her türlü önlem alınıyor” dedi.

KDC’nin doğusunda M23 isyancı grubu ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar giderek şiddetleniyor. Yılbaşından bu yana devam eden çatışmalar nedeniyle 400 binden fazla kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Kuzey-Kivu eyaletinin başkenti Goma’yı kuşatma altına alan M23, yaklaşık 1 milyon kişinin yaşadığı şehrin elektrik ve su altyapısını kullanılamaz hale getirdi.

KDC Doğusundaki Çatışmalar ve İnsani Kriz

Birleşmiş Milletler (BM) ve KDC yönetimi, M23’e Ruanda’nın aktif destek sağladığını belirterek bu ülkeyi suçlarken, Ruanda hükümeti bu iddiaları kesin bir dille reddediyor.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Kongo’nun doğusundaki durumun ciddi bir insani krize yol açtığını ifade ederek, uluslararası toplumun daha fazla destek sunması gerektiğini vurguladı.

BM Sözcüsü Stephane Dujarric, günlük basın toplantısında, KDC’de yaşananlara ilişkin gazetecilere açıklamalarda bulundu.

KDC’nin başkenti Kinşasa’da aynı zamanda yağmalamanın da yaşandığını kaydeden Dujarric, göstericilerin BM tesislerinin dışını ateşe verdiğini söyledi.

KDC ve Ruanda Arasındaki Diplomatik Kopukluk Devam Ediyor

M23’ün faaliyetleri, KDC ile Ruanda arasındaki ilişkilerde ciddi bir diplomatik krize neden oldu. KDC hükümeti, Ocak ayında Ruanda’daki tüm diplomatlarını geri çağırarak iki ülke arasındaki bağları tamamen kopardı. Bu gelişme, iki ülke arasındaki tansiyonu daha da yükseltti.

2009 yılında imzalanan barış anlaşmasının ihlali sonucu ortaya çıkan M23, “Kongo Devrim Ordusu” olarak da biliniyor.

Büyük oranda Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame’nin mensubu olduğu Tutsi topluluğundan oluşan grup, kendisini KDC’deki Tutsi azınlığın haklarını savunan bir hareket olarak tanımlıyor. Ancak, KDC yönetimi ve BM, grubun Ruanda’dan düzenli olarak askeri ve finansal destek aldığını belirtiyor.

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde giderek artan M23 tehdidi ve Ruanda ile yaşanan gerilim, hem bölgesel istikrarı tehdit ediyor hem de milyonlarca sivilin hayatını olumsuz etkiliyor. Uzmanlar, krizin çözümü için uluslararası toplumun daha güçlü bir rol oynaması gerektiğini vurguluyor.

Kongo ile Ruanda Arasındaki Krizin Arkaplanı ve Kökleri

Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC) ile Ruanda arasındaki kriz, bilinenin aksine 1990’lı yılların çok öncesine dayanıyor.

Belçika sömürgesi olduğu yıllarda Ruanda, etnik sorunlar yaşıyordu. İkinci Dünya Savaşı akabinde bağımsızlığa hazırlanan ülke, Hutu ve Tutsi çekişmesine ev sahipliği yapmaya başladı.

Takvimler 1959 yılını gösterdiğinde Ruanda Devrimi adı verilen süreç başladı ve böylece ilk Hutu – Tutsi etnik çatışmaları patlak verdi.

Çatışmalar akabinde 1962 yılında Ruanda Cumhuriyeti ilan edildi ve Tutsiler, Burundi, Uganda, Tanzanya ve Demokratik Kongo Cumhuriyetine (o dönemdeki adı Zaire) kaçmaya başladı.

Ancak zorunlu göçlere rağmen Ruanda’nın nüfusu, 1934 yılında 1,6 milyon kişiden 1989’da 7,1 milyona yükseldi. Bu yükseliş, Ruanda’yı Afrika’nın en yoğun nüfuslu ülkelerinden biri haline getirdi. Tarihçiler 1994 yılındaki Ruanda katliamının arka planında nüfus yoğunluğunun olduğunu sık sık dile getiriyor.

Hutuların yıllar süren baskısı sebebiyle Tutsiler, 1990 yılında Ruanda Yurtseverler Cephesi’ni (Rwandan Patriotic Front – RPF veya Front trophyrichique rwandais –  
FPR) kurarak ülkelerine dönmek ve haklarını geri almak gerekçesiyle Runanda’ya saldırdı.

Ruanda hükümeti ise Hutu lider Juvénal Habyarimana’nın kontrolündeydi. Habyarimana, RPF’yi durdurmak için Fransız ve Zaire askerlerinin desteğiyle sert önlemler aldı. Bu süreçte, Hutu milis grupları silahlandırılmış ve toplumda etnik bölünme daha da derinleşti.

Savaşın üçüncü yılında dış baskılar sebebiyle 1993 yılında Tanzanya’nın Arusha kentinde barış görüşmeleri yapılmış ve görüşmeler neticesinde Arusha Barış Anlaşması imzalanmıştır.

Bu anlaşma, Tutsilere hükümette yer verilmesi ve mültecilerin dönüşünü öngörüyordu. Ancak bu süreç, Hutular tarafından memnuniyetle karşılanmadı.

6 Nisan 1994’te Ruanda Devlet Başkanı Juvénal Habyarimana’yı taşıyan uçak, Kigali’de düşürülünce, iç savaş daha da şiddetli bir şekilde tekrardan başladı ve Nisan-Temmuz 1994 arasındaki katliamlar yaşandı. Süreç boyunca 800 binden fazla kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.

RPF güçleri, soykırım sırasında askeri ilerlemelerine devam ederek Temmuz 1994’te başkent Kigali’yi ele geçirdi ve iç savaş sona erdirdi.

İç savaşın sona ermesi akabinde günümüzde ülkenin Tutsi kökenli Cumhurbaşkanı olan Paul Kagame’nin dönemi başladı.

İç savaşı kaybeden Hutular, Zaire ve diğer komşu ülkelerde istikrarsızlığa neden oldu. Zaire’deki mülteci kampları, Hutu milislerinin yeniden örgütlenmesine zemin hazırladı. Kongo’da yaşayan Tutsi kabilesine mensup Banyamulenge halkının vatandaşlık haklarının ellerinden alınması 1996 yılında Birinci Kongo Savaşını tetikledi.

Bu savaş, Afrika’nın Birinci Dünya Savaşı olarak da bilinir. Savaşın başladığı tarihten itibaren KDC ile Ruanda arasındaki yeni bir kriz dönemi başladı.

KDC, dünyanın en zengin doğal kaynak rezervlerinden birine sahipken bu rezervler genelde Ruanda sınırına yakın bölgelerde bulunuyor.

KDC iddialarına göre Ruanda; bu bölgedeki altın, koltan ve diğer maden yataklarına erişim sağlamak amacıyla isyancı grupları destekliyor. Bu yüzden iki ülke arasındaki krizin dönüm noktası, 2012 yılında kurulan 23 Mart Hareketi’nin (M23) kuruluşuyla oldu.

M23, KDC’de yaşayan Tutsi topluluğunu savunduğunu iddia ederek KDC hükümetine karşı silahlı mücadele başlattı.

Birleşmiş Milletler ve KDC yönetimi, M23’e Ruanda’nın askeri ve lojistik destek sağladığını öne sürdü. Buna karşılık Ruanda da KDC sınırında bulunan Hutu milislerinin (Demokratik Güçler İttifakı – FDLR) kendi güvenliğini tehdit ettiğini öne sürüyor.

KDC ve Ruanda arasındaki ilişkiler, özellikle 2022-2023 yıllarında M23’ün iki ülke sınırında bulunan Goma şehrini kuşatmasıyla daha da kötüleşti.

KDC hükümeti, Ruanda’yı açıkça M23’e destek vermekle suçladı ve Ocak 2023’te Ruanda’daki tüm diplomatlarını geri çağırarak ilişkileri tamamen kesme kararı aldı. Bu durum, bölgedeki gerilimi tırmandırırken, iki ülkenin uzlaşma şansını da büyük ölçüde azalttı.

KDC ve Ruanda Arasındaki Krize Karşı, Türkiye’nin ‘’Arabuluculuk’’ Teklifi Geldi

Son yıllarda Afrika ülkeleri arasında diplomatik faaliyetlerini artıran Türkiye, KDC ve Ruanda arasında arabuluculuk teklifinde bulundu.

Anadolu Ajansı’nın aktardığı bilgilere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ruanda Cumhurbaşkanı Paul Kagame’yi Ankara’da ağırladığı sırada, “Türkiye, Ruanda ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasındaki sorunların çözümü için gereken tüm yardımları sağlamaya kararlıdır.” ifadelerini kullandı.

Afrika’da hem ekonomik hem de diplomatik olarak aktif bir rol üstlenen Türkiye, kısa bir süre önce Etiyopya ile Somali arasındaki gerilimi yatıştırmada başarılı bir arabuluculuk örneği sergilemişti.

Kaynak: AA

Yorum yaz Yorum yaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Önceki Haber

İsrail, Cenin’de Yıkım ve Kuşatmayı Sürdürüyor

Sonraki Haber

İsrail Savunma Bakanı Katz: Hermon Dağı'nda Kalıcı Olacağız