Karanlık Aydınlık

ABD Türkiye’ye F-35’leri teslim edecek mi?

ABD, Türkiye’yi S-400 alımı nedeniyle F-35 programından çıkarırken gerekçe olarak hem uçağın gizlilik teknolojisinin tehlikeye girmesini hem de NATO güvenliğinin riske atılmasını öne sürdü

Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki savunma iş birliği, NATO üyeliği çerçevesinde uzun yıllardır devam ediyor. Ancak son yıllarda özellikle F-35 savaş uçağı programı üzerinden yaşanan gelişmeler, iki ülkenin ilişkilerini gergin bir zemine taşımış durumda.

Türkiye’nin 2019 yılında Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın almasıyla birlikte başlayan kriz, Ankara’nın F-35 programından çıkarılmasına yol açtı. Bu durum hem Türkiye’nin hava gücünü modernleştirme planlarını sekteye uğrattı hem de programın geleceği konusunda çok sayıda tartışmaya neden oldu. Bugün hâlâ “ABD Türkiye’ye F-35’leri teslim edecek mi?” sorusu gündemdeki yerini koruyor.

F-35 Savaş uçağı projesi Türkiye için neden önemliydi?

F-35 programı, Türkiye açısından yalnızca modern savaş uçaklarına sahip olma imkânı değil, aynı zamanda savunma sanayisinin uluslararası üretim zincirine entegrasyonu bakımından da kritik öneme sahipti.

Türkiye, programa 1999 yılında “Level 3 ortak” statüsüyle katıldı ve kısa sürede birçok yerli savunma şirketi üretim sürecinde rol almaya başladı. Bu çerçevede TAI (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.), ASELSAN, ROKETSAN, Havelsan ve çeşitli özel sektör kuruluşları F-35’in farklı parçalarının üretiminde sorumluluk üstlendi. Özellikle TAI, F-35’in en kritik gövde bileşenlerinden birini üretme yetkisini aldı. Şirket, uçağın orta gövde parçalarını (center fuselage) Northrop Grumman ile birlikte imal ediyor ve bu kapsamda Türkiye’de bir üretim hattı kurmuştu. Ayrıca TAI, kanatların belirli bölümlerinin ve kompozit yapısal parçaların üretimini de üstlenmişti. Bu sayede Türkiye, F-35 projesinde yalnızca alıcı değil aynı zamanda küresel tedarikçi haline gelmişti.

Motor tarafında ise TEI (TUSAŞ Motor Sanayii A.Ş.), F135 motorunun bazı parçalarını üretme sorumluluğunu aldı. Bunlar arasında fan modülü bileşenleri, diskler, kapaklar ve egzoz sistemi parçaları yer alıyordu. Bu görev, Türkiye’nin ileri düzey motor teknolojileri konusundaki kabiliyetini geliştirmesine katkı sağlıyordu.

Elektronik ve yazılım tarafında da Türk şirketleri aktif görev üstlendi. ASELSAN, uçağın elektro-optik hedefleme sistemi için bazı alt bileşenler üzerinde çalıştı. Ayesaş ise F-35’in “panoramik kokpit ekranı” için kritik elektronik kartların üretiminde rol aldı. Söz konusu rol, Türkiye’nin havacılık elektroniği alanındaki kabiliyetini dünyaya gösteren önemli bir adımdı.

Toplamda Türk savunma sanayi şirketleri, F-35 için yaklaşık 900 farklı parça üretiyordu. Bu parçaların bir kısmı “tek kaynaklı üretim” (sole source) olarak Türkiye’ye doğrudan verilmişti, yani o parçaları yalnızca Türk şirketleri üretiyordu. Haliyle Türkiye’yi program için vazgeçilmez bir tedarikçi haline getiriyordu.

Türkiye’nin programa yaptığı mali katkı da küçümsenecek boyutta değildi. Ankara yönetimi, F-35 projesi için yaklaşık 1,4 milyar dolar ödeme yapmış ve 100 adet F-35A satın almayı planlamıştı. Türk pilotlar ABD’de eğitim sürecine dâhil olmuş, ilk uçuş hazırlıklarını yapmış ve bu uçakların Türkiye’ye gelmesi için altyapı çalışmaları yürütülmüştü. Hatta Malatya’daki 7. Ana Jet Üs Komutanlığı, F-35’lerin konuşlanacağı ana merkez olarak modernize edilmeye başlanmıştı.

ABD hangi gerekçeyle Türkiye’yi F-35 programından çıkardı?

ABD’nin Türkiye’yi F-35 programından çıkarmasının temel gerekçesi, Türkiye’nin 2019 yılında Rusya’dan S-400 Triumf hava savunma sistemini satın almasıydı.

Washington yönetimi, S-400 sistemlerinin NATO’nun hava savunma ve radar altyapısıyla uyumsuz olduğunu belirtti. ABD Savunma Bakanlığı’na göre, S-400’ün F-35 uçaklarıyla aynı bölgede konuşlandırılması, uçağın radar ve görünmezlik özelliklerini doğrudan tehlikeye atıyordu. F-35, düşük radar izi (stealth) ve gelişmiş elektronik savaş yetenekleri ile tasarlanmış bir uçaktı; S-400 gibi gelişmiş radar sistemleri bu teknolojiyi savaş koşulları olmadan tespit edebilir ve ABD’nin gizli askeri bilgilerini ifşa edebilirdi.

ABD’nin öne sürdüğü teknik endişeleri yalnızca F-35’in tespit edilmesiyle sınırlı değildi. Bilindiği S-400 sistemleri, uçağın elektronik sinyal ve veri alışverişi üzerinde doğrudan etkili olabilecek bir yapıdadır. ABD’lilere göre uçakların aviyonik sistemlerine müdahale edilmesi veya kritik yazılım bilgilerinin Rusya tarafından analiz edilmesi riskini doğuruyordu. Pentagon yetkilileri, bu durumun hem operasyonel güvenliği hem de NATO içindeki bilgi paylaşım protokollerini zayıflatacağını savundu.

ABD yönetimi S-400 alımının Türkiye’nin savunma politikalarında Moskova ile yakınlaşma eğilimi gösterdiğine dair bir mesaj olduğunu da değerlendirdi. Washington’a göre bu adım, sadece F-35 güvenliği açısından değil, NATO ittifakı içindeki stratejik dengeler açısından da sorun yaratıyordu. Türkiye’nin programa katılımının sürdürülmesi hem teknik hem de jeopolitik açıdan riskli bulduğunu öne sürdü.

2019 yılı itibarıyla ABD, Türkiye’nin F-35 programındaki statüsünü sonlandırdı ve üretilmiş uçakların teslimatını durdurdu. Programın güvenlik protokollerine uygun olarak atılmış resmi bir karar olarak açıklandı. Türkiye ise kararı hem siyasi hem de hukuki açıdan haksız buldu. Ankara yönetimi, S-400’ün NATO sistemleriyle doğrudan çatışmadığını ve F-35’in güvenliğinin tehlikeye girmeyeceğini savundu.

Türkiye F-35 programından çıkarılınca ne oldu?

Türkiye’nin programdan çıkarılması, yalnızca uçakların teslim edilmemesiyle sınırlı kalmadı. Türk savunma sanayinin üretim zincirinden de kademeli olarak çıkarılması kararlaştırıldı. Bu durum, hem Türkiye açısından ekonomik bir kayba neden oldu hem de programın tedarik zincirinde boşluklar yarattı. ABD, Türkiye’nin F-35’ler için yaptığı ödemelerin iadesine ilişkin net bir çözüm ortaya koymadı. Ortadaki belirsizlik, günümüzde iki ülke arasındaki güven krizini derinleştiren bir unsur olarak öne çıkıyor ve Ankara-Washington hattında F-35 meselesi hâlâ çözümsüz duruyor.

Türkiye, zaman zaman uçakların teslim edilmesi gerektiğini dile getirse de ABD bu konuda somut bir adım atmıyor. Bunun yerine Ankara, ABD’den yeni nesil F-16 Blok 70 uçaklarının alımı için de görüşmeler yürütüyor. Ne yazık ki bu süreç de F-35 tartışmasının gölgesinde ilerliyor. Uzmanlara göre ABD, Türkiye’nin S-400 meselesinde ciddi bir taviz vermediği sürece F-35 teslimatına onay vermeyecek.

F-35 uçaklarının teslim edilmemesi için lobi faaliyetleri yürütülüyor mu?

ABD’de Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının teslim edilmemesi konusunda etkili bir lobi faaliyeti yürütülüyor. Türkiye karşıtı lobi, yalnızca ABD Kongresi’ndeki bazı senatör ve milletvekillerinden değil, aynı zamanda bölgesel aktörlerden ve düşünce kuruluşlarından da besleniyor. Dolayısıyla mesele, yalnızca iki ülke arasındaki teknik bir savunma anlaşmazlığı olmaktan çıkıp daha geniş jeopolitik çıkarların ve güvenlik endişelerinin kesişim noktasına dönüşmüş durumda.

Senato cephesinde özellikle Idaho’dan seçilen Dış İlişkiler Senatörü James Risch, F-35 engeli konusunda dikkat çekiyor. Risch, Türkiye’ye ait F-35’lerin ABD’de bekletilmesini sağlayan ve uçakların teslim edilmesine engel olan kararın sürdürülmesinde başat rol oynuyor. Benzer şekilde Senatör James Lankford da Türkiye’nin S-400 alımı nedeniyle F-35 teknolojisine erişiminin engellenmesi gerektiğini savunuyor. Bu isimler, Türkiye’nin NATO içindeki pozisyonunu tartışmaya açmasa da F-35 gibi kritik bir teknolojinin Ankara’ya teslim edilmesini güvenlik açısından riskli buluyor.

Temsilciler Meclisi’nde de benzer bir tablo görülüyor. Farklı partilerden milletvekilleri, Türkiye’nin F-35 programına yeniden katılma talebine karşı çıkan ortak mektuplar hazırlayarak Dışişleri Bakanlığı’na iletti. Özellikle Chris Pappas ve bir grup milletvekili, Türkiye’nin S-400 sistemini elinde bulundurduğu sürece F-35 programına dönmesinin mümkün olmayacağını savundu. Bu tür girişimler, Kongre’de konunun yalnızca tek taraflı bir siyasi görüşle değil, iki parti arasında da ortak bir hassasiyetle ele alındığını gösteriyor.

Türkiye’nin F-35 alımını durdurmak isteyen ülkeler var mı?

ABD içindeki lobilerin yanı sıra, bölgesel aktörlerin de bu sürece dâhil olduğu görülüyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun, ABD’deki üst düzey yetkililer nezdinde Türkiye’ye F-35 satışını engellemek için girişimlerde bulunduğu basına yansımış durumdadır.

İsrail tarafı, Türkiye’nin hem S-400 sahibi hem de F-35 kullanıcısı olmasının, bölgedeki askeri dengeyi kendi güvenlikleri açısından olumsuz etkileyeceğini düşünüyor. İsrail tarafından “S-400 ile F-35’in aynı envanterde bulunmasının radar ve gizlilik teknolojilerinin Rusya’nın eline geçmesine yol açabileceği” argümanı sıkça dile getiriliyor. Bu söylem, hem teknik hem de siyasi gerekçelerle Türkiye’nin yeniden programa dâhil edilmesine karşı çıkanların en güçlü dayanak noktası olarak öne çıkıyor.

Yunanistan da tıpkı İsrail gibi Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının teslim edilmemesi konusunda doğrudan ve dolaylı girişimlerde bulunuyor. Yunan karar vericilerin girişimleri hem resmi hükümet adımları hem de Yunan diasporasına ait sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü lobi faaliyetleri kapsıyor.

Atina, bu meselede yalnızca savunma dengelerini gözetmekle kalmıyor, aynı zamanda kendi F-35 alım sürecini de hızlandırarak ABD nezdinde stratejik bir pozisyon elde etmeye çalışıyor. Örneğin AHEPA (American Hellenic Educational Progressive Association), ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’ya gönderdiği bir mektupta Türkiye’ye F-35 satışına karşı çıkarken, bunun ABD’nin ve müttefiklerinin güvenliği açısından riskler taşıdığını vurguladı. American Hellenic Institute (AHI) de Türkiye’ye yönelik silah transferlerini eleştirirken, Yunanistan’ın F-35 satın almasını destekleyen açıklamalar yaptı.

Resmi düzeyde de Atina yönetimi, F-35 konusunu gündemde tutuyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı George Gerapetritis, Türkiye ile ilişkilerde dönemsel bir yumuşama yaşansa da Yunanistan’ın ABD’den F-35 alımı konusundaki isteğini dile getirdi. Hükümet ayrıca Washington’a resmi bir mektup göndererek bir filo F-35 için başvurdu. Böylece Yunanistan, yalnızca Türkiye’nin olası yeniden programa dâhil edilmesine karşı çıkmakla kalmadı, aynı zamanda kendi alım sürecini hızlandırdı.

Yunan medyası ve diplomatik söylemler de bu sürece paralel ilerliyor. Yunan kaynakları, Türkiye’nin yeniden F-35 programına dâhil edilmesinin bölgedeki savunma dengelerini bozacağına sık sık vurgu yapıyor. ABD’nin Türkiye’ye yönelik kararsız tutumunu “karmaşık sinyaller” olarak yorumlayan analizlerde, Atina’nın kendi güvenliği için Washington nezdinde sürekli baskı yaptığı ifade ediliyor. Yunan yetkililer, Ankara’nın F-35’lere yeniden erişiminin NATO içi güveni zedeleyeceğini ve bölgesel askeri dengeyi Yunanistan aleyhine çevireceğini savunuyor. Oysa gerçek şu ki; Atina’nın temel amacı, Türkiye’nin F-35 programına dönüşünü engellemek ve aynı zamanda kendi F-35 filosunu garanti altına almaktır. Böylece Ege ve Doğu Akdeniz’de hava üstünlüğünü uzun vadede elinde bulundurmayı hedefliyor.

Türkiye’nin F-35 dışında başka savaş uçağı arayışı var mı?

Ortaya çıkan tablo, Türkiye’yi alternatif arayışlara yönlendirmiş durumda. Özellikle yerli ve milli savunma sanayi projeleri, 2019 yılı itibariyle oluşan bu boşluğu doldurmak için hızlandırıldı.

Milli Muharip Uçak (KAAN) projesi, Türkiye’nin F-35’e olan bağımlılığını azaltmayı hedefliyor. KAAN’ın 2030’lu yıllarda envantere girmesi bekleniyor ve bu süreçte Ankara’nın kendi teknolojik kapasitesini artırması öngörülüyor. Ayrıca Türkiye, insansız savaş uçakları ve yeni hava savunma sistemleri geliştirme konusunda da önemli adımlar atıyor.

Sonuç olarak, mevcut şartlar altında ABD’nin kısa vadede Türkiye’ye F-35 teslim etmesi olası görünmüyor. S-400 meselesi çözülmeden Washington’un pozisyon değiştirmesi beklenmiyor. Bununla birlikte Türkiye’nin yerli projelere yönelmesi ve savunma sanayinde artan kapasitesi, bu boşluğu orta ve uzun vadede doldurabilecek niteliktedir. Dolayısıyla F-35 meselesi, yalnızca bir uçak teslimatından ibaret değil; Türkiye’nin dış politikadaki tercihleri, ABD ile ilişkilerinin seyri ve savunma sanayindeki stratejik yönelimi açısından belirleyici bir unsur olarak öne çıkıyor.

Yorum yaz Yorum yaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Haber

Ukrayna istihbaratı dronlar ile Kırım'da iki Rus uçağını ve bir helikopteri imha etti

Sonraki Haber

SANCAR SİDA, "Mavi Vatan" güvenliği için hizmete başladı